
Böyle yaşıyor o/ Ne kimseye gösteriş olsun diye ne birisini etkilesin diye/ Nasıl da içtenlikle seviyor yaşamı ve güzellikleri...
Pazartesi, Ağustos 30, 2010
gürültü ile başım dertte...

Büyüyorum ben. belki yaşlanıyorum...

Her şey bir anda olmadı.
Küçük bir leopar desenli toka ile başladı. Derken, kemerler, takılar...
İlk etapta aksesuar tarzım değişti yavaş yavaş.
Gümüş, altın rengi parıldayan ayakkabıları sevmeye, topuklular arasında seçimler yapabilmeye başladım sonra.
Sınırlarımı teker teker ihlal ettim.
Günden güne değişen giyim tarzımı şaşkınlıkla izliyorum şimdi.
sıkmadı mı?

İnsanların “ölümün apansızlığını, her an hepimizin başına gelebileceğini” ifade etmeye çalıştıklarında, “şimdi yolda giderken kafama saksı düşse” örneğini vermeleri.
Saksı düşmesiyle ölüm sürekli rastlanan birşeymiş, ölüm başka türlü aniden gelememezmiş gibi...
Kafasına saksı düşüp ölen birini duyan var mı bu arada?
Bir de, ülkemizin kozmopolitliğini, aynı sınırlarda pekçok halkın/ etnik kökenin kardeşçe yaşadığını söylemek isteyen herkesin “alevisi, kürdü, lazı, çerkezi, ermenisi...” girizgahını kullanması.
Bari sıralamayı değiştirsin biri de.