ocak- şubat ayları genelde verimlidir tiyatro ve sinema açısından. sanırım nedeni, biraz yeni yılın motivasyonu (alınan kararları vs) biraz sömestra denk gelmesi ve biraz da kış nedeniyle kapalı mekan etkinliklerine mahkum kalmamız...
biz de sezon başladı başlayalı, ekimden bu yana tek bir oyun (kapı çarptı) izleyebilmiştik taaa kasım ayında...
ocakta hayal-i temsil'i izledik istanbul şehir tiyatrolarından.
ilk kadın tiyatro sanatçılarımız afife jale ve bedia muvahhit'in hikayesini konu alan oyunu severek izledim.
özellikle tek başına pek çok erkek rolünü üstlenen yiğit sertdemir'i olağanüstü başarılı buldum.
tiyatro anlattığı şeyi bazen öyle etkili anlatıyor ki; yıllarca duyup okusa öğrenemediğini, 2 saatte öğreniveriyor insan...
şubat ayında ise oyunun oyunu'nu izledik yine istanbul şehir tiyatrolarından. bu sefer komedi (hatta komedinin bir alt türü olduğunu yeni öğrendiğim fars türünde bir oyun).
bir oyun hazırlığını, ardından ilk temsilini ve sonraki temsillerini konu alan bir oyun. yer yer klişe öğeler barındırsa da, genel olarak eğlenceli ve hareketliydi. ara ara takipte zorlandığım oldu (özellikle ikinci yarıda)...
bir tiyatro oyununun ardında nasıl bir emek ve çaba olduğunu, ve tiyatronun sırf bu nedenle bile çok kıymetli olduğunu hatırlatan bir oyundu...
şubatta izlediğimiz bir diğer oyun ise notre dame quasimodo...
14 şubatta notre dame quasimodo'nun yunus emre kültür merkezi'ne geleceğini öğrendiğimize pek sevindik. hemen biletlerimizi aldık
fakat yıllardır merak ettiğimiz müzikal tam bir hayal kırıklığı oldu. sahne, dekor, ses, kostüm... hiçbir şekilde etkileyici değildi... aslından her şeyden önemlisi, sanattan beklediğimiz en temel şey duygusal tesir eksikti... hiçbir duygu uyandırmadı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder