izmir'deydim haftasonu.
o nedenle hafiften depresifim esasında bugün...
iyiden iyiye idrak ettim ki; izmir'de doğup büyümek büyük şanstı ve bence ömür boyu orda yaşamak hakkımdı...
aslında insan alışıyor yaşarken tabi. seviyorum da zaten istanbul'u; ama, ne zaman izmir'e gitsem sarsılıp geliyorum.
izmir, insanıyla, doğasıyla, imkanlarıyla vs. "ideal" bir şehir olmasının yanısıra; doğup büyüdüğüm, köklerimin dayandığı şehir olması itibariyle de ziyadesiyle değerli benim için. yani; izmir'i bu denli sevmem, salt izmir güzel bir şehir olduğundan değil sanırım.
bu konuda da yazmışlığım vardır:
insan şehrini sever...
belki yalnız ben değilim şehrine tutkun olan...
belki pekçok aşığı var tüm şehirlerin...
izmirinki kadar hatta.
cumartesi sabah karşıyakaya vardığımda içimde hissettiğim o huzur, güven duygusu, aidiyet...
sakin bir kere. burası gibi telaşlı değil.
sonra kadınlar rahat. herkes ip askılı badi/ şort/ elbise/ terlik. kimse beğensin diye değil, havanın gerektirdiği gibi...
akşam bostanlı... her yaştan insanlar hava almaya sahile, kafelere gelmiş, şenşakrak. sonra saat 12'de kızkıza dönerken korkmamak... ara sokaklarda çiğdem çitleyerek eve dönen ailelerle karşılaşmak...
ertesi gün sahilevleri... balık, bira, upuzun sahilboyu...
rahat, huzurlu, olumlu, sıcak bir şehir izmir. ayrılması zor.
lise son sınıftayken üniversiteyi izmir dışında okuma ihtimalimi düşünüp üzülüp, şiir/ yazı yazmışlığım çoktur. bir örnek:
sokaklarında 'gevrek, boyoz' nidaları duyulmayan bir şehirdeyim şimdi ben
ne yapsam da mutlu olamıyorum.
bir izmir tutkunu olan ablamı da anmadan edemeyeceğim bu yazımda. yıllar önce yazdığı minik bir şiir:
bu sabah bu şehri ne çok sevdiğimi anladım.
bu şehirsiz yaşayamayacağımı da.
ve çok korktum bu şehirsiz kalırım diye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder