Pazar, Haziran 12, 2011

hava kapalı. yine de çok güzel cumartesi!

haftada bir istiklal'e gitmezsem eksik hissediyorum artık. nasıl, ne zaman bunca bağımlısı oldum, bilmiyorum. (belki hatırlarsınız, 8-9 ay önce arkadaşımın arkadaşının bıçaklanarak öldürülmesiyle epey soğumuştum. ne ara yeniden ısındım...)
"ne var bu kadar burda?" diyorum her seferinde. ama, her gidişimde de daha bir seviyorum. pasajlar, sokak müzisyenleri, galata, cremario milano dondurması, kitapçılar, sokaklara taşan ezgiler, her telden insanlar, tarihi yapılar, sanat galerileri ile cezbediyor beni...
istiklal'de geceleri değil de gündüz gezmeyi seviyorum bir de ben.
dün akşam üzeri de hayatımdakisevgiliinsan'la buluşup gittik. (uzun ilişkilerde genelde evden beraber çıkılmaya başlanır bir süre sonra. anladım ki, dışarda buluşmanın keyfi apayrı! resmen heyecanlandım:))
şişhane/ tünel'den başladık gezimize. karnımızı manoburger'de doyurduk. ilk gidişimdi. sözlük'te artık çok bozduğundan bahsedilse de, kocaman leziz köftesi ve ekmeğiyle, soslu patatesiyle çok lezzetli bir menüydü benim için. ortamın mcdonalds ve türevleri gibi yağ kokmayışı da bir artı. daha önceden mano bistro vardı, yine tünel'e doğru. acayip güzel mekandı, bir kere gitmek nasip oldu, kapandı sonra. sanıyorum, aynı kişiler tarafından açılmış burası da.
karnımızı doyurduktan sonra, üzerine türk kahvesiyle keyif yapmak için -bu hafta yeni öğrendiğim- mandabatmaz'a gittik. türk kahvesi severler için yoğun homojen kıvamı ve uygun fiyatıyla (3 tl) ideal bir mekan.
sonra, o arada bir sahne olduğunu fark ettik. adı; ikinci kat. akşam 17:31 diye bir oyun vardı, merak ettik. ama maalesef yer yoktu.
sonra meydana doğru geze geze yürüdük ve tabi ki mephisto'ya uğradık. elimdekileriokuyanakadarkitapsatınalmamayasağım'ı kırıp;
cevdet bey ve oğulları- orhan pamuk (yıllardır okumak isterim)
oda- emma donoghue (birkaç seferdir dergilerde karşıma çıkıyor. dikkatmi çekmişti, not almıştım)
hava kurşun gibi ağır- hıfzı topuz (nazım'ı anlatan mayıs ayında çıkan kitap. ölüm yıldönümünde onu aslında tanımadığımı fark edip üzülmüştüm)
kitaplarını aldım.
bir de 18. yılını kutlayan ve karayolları atlası hediye eden atlas dergisini.
içimde kalanlar ise;
ne kitapsız ne kedisiz- bilge karasu
kediler krallara bakabilir- enis batur
ikinci yarısı- ece temelkuran (yeni çıkmış, ilk defa gördüm dün)
iyi okumalar diliyorum kendime:)

daha fazlası için:
www.ikincikat.org

6 yorum:

  1. Istiklal'i ben de severim. Her telden insani barindirir.Cok kalabalik olmadiginda daha keyifli olur. Mandabatmaz'i ben de uzun zamandir duymama ragmen, hala gidemedim:(

    YanıtlaSil
  2. sevgili lulu,
    türk kahvesine düşkünsen seveceğini düşünüyorum. yoğun kıvamlı ve lezzetli. gezip gezip yorulunca soluklanmak için ideal;)

    YanıtlaSil
  3. dear the bookness,
    thank you;)

    YanıtlaSil
  4. Ezgi'cim İstiklal caddesi hakkında seninle aynı ikilemi yaşıyorum canım. Tünel, pasajları, kitapçıları, yoğun akan hayatı her seferinde hissettirişi ile seviyorum ancak her an her yerde bir şey başına gelebilir insanın hissi yüzünden tedirgin oluyorum. Her cinsten insanın oluşturduğu kozmopolitlik bir yerde aksine dönüyor :/ ama yazını çok keyifle okudum ve özlediğimi fark ettim ben de. Nişanlımla tünelde tanıştığımı düşününce ayrı bir yeri var oraların bende :) gidesim, o hamburgerden yiyip kahveyi içesim geldi çok :)))

    YanıtlaSil
  5. sevgili giz,
    teşekkür ederim, beğenmene sevindim:)
    tüm güzelliğinin yanısıra senin için ayrı bir anlamı da varmış; ne güzel!
    tedirginliği azaltmak için de, çok geç saatlere kalmamak minik bir önlem olabilir sanırım...

    YanıtlaSil