yıllar evveldi.
daha iç hatlardan ayrılmamıştın.
ağaçtan anladığın kök, yuvadan anladığın evdi.
ömrünü taksitle aldığın koltuk takımına, iki kapılı buzdolabına filan bağlamıştın.
çevrendekiler kendilerini eşyalarıyla tarif etme telaşındaydı.
onlar gibi sayılmazdın fakat yine de aralarındaydın.
iki arada bir derede boğulmaktaydın.
hafta içi günlerini, hafta sonu para harcamak için para kazanmaya adamıştın.
hafta sonlarını da hafta içlerini unutturacak şeylerle doldurmaya çalışırdın.
dünya hafta sonların kadardı.
dardı.
sense adını bilmediğin bir şeylerden feci bıkmıştın.
bir şeyler çok fazla, bir şeyler de fazlasıyla eksikti.
etrafta çok insan, çok yabancı, çok çıplak.
sense kalabalık sevmez, yabancılara temas etmek istemezsin.
acaba çıplaklık en doğan halin olabilir mi?
sahi, dünyaya da böyle gelmiştin, değil mi?
bilmiyordun henüz gizlemeyi ve gizlenmeyi.
sonra zamanla öğrettiler hepsini.
böylece sessiz sedasız uzaklaştın herkesten.
başkalarına sarılmayı, başkalarında iyileşmeyi unuttun.
halbuki sarılabilsen birine, ömür boyu titremeyecektin.
bir insan sıcaklığına sığınabilseydin eğer, kendini öksüzlükle işaretlemeyecektin.
hayat, sıkı sıkı giyinmek değil, sıkı sıkı sarılıp birbirimizin sıcağında ısınmak demek.
işte bu yüzden...
her anlamda birleşin.
mesela sevişin.
çünkü kötü kalpli adamlar, savaşmanızdan korkmuyor sevişmenizden ürktükleri kadar.
nermin yıldırım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder