Kasım bu sene başladığım AUZEF Çocuk Gelişimi Bölümü vizelerime denk gelen ve zamanımın bir kısmını ders çalışarak geçirdiğim bir aydı. Bu ay başka neler oldu diye düşünecek olursam, annem geldi ziyaretimize ve onunla gezip dolaştık biraz.
Bir de doğum günümün olduğu ay Kasım! Ve doğum günümde instagramda duyurduğum haberi buradan da vermekten imtina etmeyerek söyleyebilirim ki, hamileliğimin de üçüncü ayıydı kasım!!!:)
Biraz bulantılı biraz uyuklamalı günler geçirirken ne izlemiş ne okumuşum bakalım:
Gazap Üzümleri
Gazap Üzümleri 1997’den beri kütüphanemdedir.
5.sınıfta 23 Nisan konulu kompozisyon yarışmasında ilçe ikincisi olunca okul müdürüm hediye etmişti. Bunca yıl öylece durmuştu.
Kasım başında hali hazırda başlamış olduğum 10 kitaba ek olarak birden onu da okumaya başlamıştım:)
(Bir süredir kitaplara başlayıp başlayıp bırakıyorum...)
Ama elimdeki baskıda yazılar öyle küçüktü ki devam edemeyeceğimi anlayınca Yaşar Kemal Kütüphanesi’nden ödünç almıştım.
Şahane bir okumaydı.
1930’larda Amerika’da yaşanan büyük göç ve dramı Steinbeck’in usta dilinden okumak büyük hazdı.
Bunca yıldır kütüphanemde duran bu önemli kitabı okumaya niye bu kadar geç kalmışım diye hayıflandım...
Simyacı
Simyacı büyülü bir kitap.
Can dostum Sevgi ile Simyacı’yı 20 yıl sonra yeniden okumayı konuşup, benim “Kütüphanemde neden/nasıl Simyacı yok” diye şaşırmam ve okul kütüphanesinden ödünç almamdan 5 gün sonra ile
Özcan’a sebepsiz bir sürpriz olarak iş arkadaşından Simyacı hediye geldi!
Artık kütüphanemde Simyacı var:)
Bu özel kitabı 20 yıl sonra yeniden okumak, altını çizdiğimi anımsadığım cümlelere gülümsemek, kimi ayrıntıları unutmuş olsam da ana fikri ve genel hatlarıyla hikayeyi hatırladığımı fark etmek çok güzeldi.
O zamanki denli etkilemedi elbette ama 30 yıldır kitleleri etkilemeye devam eden bir eser olduğu gerçeğini değiştirmiyor bu:)
Kitabın mesajı açık:
“Bir şeyi gerçekten istersen onu gerçekleştirmek için bütün evren işbirliği yapar.”
Konfor alanından çık; hayalinin, hikayenin, hazinenin peşine düş!
Gelelim filmlere:
Aykut Enişte
Bir akşam kafa dağıtmak için beklentisiz biçimde açtık evde ve sandığımızdan çok daha fazla eğlendik. Gerçekten akan ve komik bir senaryo, keyifli vakit geçirilecek bir aile filmi.
Joker
Bu ay çarşamba sinema günlerimden birinde Joker'i izledim.
Vizyona girmesini sabırsızlıkla beklediğim bir filmdi Joker.
Beklediğim gibiydi. Sert, acıklı...
O karanlık atmosferine rağmen 2 saat hızla aktı gitti.
“V for Vendetta, Fight Club ve hatta Kuzuların Sessizliği karışımı” demişler ekşi sözlükte. İyi bir tanımlama.
‘Bize ne oluyor da olduğumuz kişi oluyoruz, toplumda adalet yoksa anarşi nasıl patlak verir’ meselesi var bu filmde de.
Filmin bunca akıp gitmesinde belki en büyük pay Joaquin Phoenix’in. Teee yıllar önce bir diğer efsane film Quills ile sevmiştik kendisini, bu filmde oyunculuk şovu yapmış adeta. O nasıl oynamaktır!
Son olarak, ben bir ruh sağlığı çalışanı gözüyle izledim filmi ister istemez...
‘İnsan çok canı yandığı için can yakıyor, öfkeli herkes aslında çok kırgın’ bilgisini anımsadım defalarca...
Tüm insanlar için sevgi dolu bir çocukluk ve yaşam diledim can-ı gönülden ...
7. Koğuştaki Mucize
Çarşamba sinema günlerimin bir diğer filmiydi 7. Koğuştaki Mucize. Kore uyarlaması filmin önce orijinalini izlemek istiyordum aslında ama önce bunu izleyebildim.
Filmlerde zırıl zırıl ağlayan yapımbu filmde de durmadı elbette.
Eksiklerine rağmen güzel bir filmdi bence.
Yok Artık
Evde izlediğimiz filmlerden Yok Artık sağlam oyuncu kadrosuyla dikkatimizi çekti. Birbirinden farklı bağımsız hikayelerden oluşan film oldukça eğlenceli ve akıcıydı. Kafa dağıtmak için izlenebilecek filmlerden.
Parasyte
Başka Sinema'da oynayan Parasite filmini çok istememe rağmen yakınlarda oynayan salon olmayınca bir türlü gidemedim ve evde izlemeye kalktık bir akşam. Onu bulamayınca bir başka aynı isimli film izledik:)
Pek benim tarzım çıkmadı ve benim aklım hala asıl Parasite'te:)
2 de dizi izlemişim bu ay:
Şahsiyet
İlk yayınlandığı dönem izlemeye başlayıp, hikayeye giremeyince bıraktığım ve sonra yeniden izlemeye devam ettiğim Şahsiyet’in son üç bölümünü izleyerek bitirdim bu ay başında. Ay sonunda da sonuna kadar hak ettiği Emmy ödülünü aldı Haluk Bilginer, ne mutlu bize!
Sarstı geçti dizi...
İnsanı kalbinde yumru ile bırakan, içine baş ağrısı ile uyanmasına sebep olan bir huzursuzluk salan, izlerken değil de ertesi gün ağlatan, etkisinden uzun süre çıkılmayacak bir yapım... Asla vıcık vıcık olmayan; ama insanın içini kanırtan bir ağır dram...
Tam Hakan Günday’a yaraşır türden ...
****İzlemeyenler için spoiler içerir!
Son sahnelerde çalan Reyhan türküsü nasıl sızım sızım...
“Analar kuzusu Reyhan...”
Ah Reyhan ah Nevra...
Çocuklar, genç kızlar, kadınlar... Her birisi anasının kuzusu olan...
Her gün yüzlerce ana kuzusunun gözünün içine bakıyorum, pırıl pırıllar... İncitmeye, kalbini kırmaya kıyamazsınız hiçbirinin.
Sonra düşünüyorum, tecavüzcüler de bir ana kuzusu; böyle pırıl pırıl bakıyorlardı hayatlarının bir döneminde...
Canavara dönüşümlerini anlamakta zorlanıyorum... Çıldıracak gibi oluyorum...
Ramy
Amerika'da yaşayan Mısırlı bir aile ekseninde dönen keyifli bir dizi. Sadece üç bölümünü izledim henüz, kısa kısa bölümlerden oluşuyor. Bakalım devam edecek miyim öylece bırakacak mıyım:)
Mutlu yaşlarınız olsun, dolu dolu bir içerik. Bazılarını izledim, okudum. İzlemediklerimi not aldım, teşekkürler..
YanıtlaSilSevgili Beyaz Yakalı,
SilÇok çok teşekkür ederim:)
İyi seyirler, keyifli okumalar dilerim.