bir önceki yazıdan devam ;)
gelelim gezimizin ikinci gününe...
yeşilin içine uyanıp, kahvaltımızı konakladığımız yerde yaptıktan sonra, vakit kaybetmeden yola çıktık.
ilk istikamet macahel yaylasıydı. epey bir yol aldıktan sonra camili köyüne, tema vakfının konuk evine vardık.
aslında gezinin öncesinde bilgi almak için ve uygunsa konaklamak için pek çok defa aramış ama ulaşamamıştık. (telefonların zaman zaman çekmediğini söylediler. facebook en etkin iletişim kanallarıymış.)
konuk evinin işletmecisi ayşe hanım bize macahel hakkında bilgi verdi, bu bölgenin 6 köyünden bahsetti. macahel için ise, araçla çıkılamayacağını, yürüyerek ulaşmamızın 2-3 saat alacağını ve yayla sezonunun da kapanmış olduğunu söyledi. biz de, minik bir hesapla, "gidiş- biraz zaman geçirme- dönüş"ün 7 saate mal olacağı ve o kadar vaktimiz olmadığı sonucuna vardık.
sadece bu köydeki tarihi ahşap camiyi görebildik. caminin özelliği içindeki süslemelerin kök boya ile renklendirilmiş olması imiş.
cami ziyaretimizden sonra, rotamızdaki diğer noktalar için geri döndük. borçka- hopa üzerinden arhavi'ye, mençuna şelalesine doğru yola çıktık.
şelaleye ulaşmadan önce hopa'da bir mola verdik. zira, acıkmıştık ve methini duyduğumuz hızır dayı'nın pidelerinden yemek için sabırsızlanıyorduk! kıymalı ve kuşbaşılı pide sipariş ettik (ortasına yumurta kırılarak servis ediliyor- pide kenarlarından koparılıp yumurtaya banarak yeniliyor.) ve bayılarak yedik.
yemek molasından sonra yola devam ederken, şelaleye yaklaştığımızda, yol üzerinde tarihi çifte köprü vardı. durup fotoğraf çekilmeye değerdi;)
şelalenin yoluna girildiğinde ise yol kısa ama, hem oldukça dar hem de çift yön olduğundan çok yavaş gidilebiliyor. kısacası, karagöl'ün yolunu aratmayan cinsten...
bir yere kadar araçla gidilebiliyor. daha sonra araçlar bırakılıyor ve 1 kilometrelik bir yürüyüş parkuru başlıyor.
bazı kısımlarında yol/merdiven var, bazı kısımlar ise doğal. biz 2-3 minik mola ile çıkabildik. epey de yorulduk. ama varış noktasında gördüğümüz manzara tüm yorgunluğumuzu unutturdu. doğanın muhteşemliği ve azameti karşısında, hayranlık, acziyet ve şükür karışımı duygular hissettiğimiz zamanlar olur, bilirsiniz. tıpkı öyle bir andı. hiçbir doğa fotoğrafı gerçeğinin güzelliğini eksiksiz yansıtamasa da belki tercüman olur aşağıdaki görseller duygularıma.
buz gibi şelalede biraz zaman geçirdikten sonra, yeniden 1 kilometrelik yolu yürüyerek aşağı indik ve araçla hopa-rize yönünde yola çıktık. dönüş uçağımız akşam yine trabzon'dandı. çok zamanımız kalmamıştı.
trabzon'a varmadan rize çayeli'nde lale lokantası'nda mola verdik. akşam yemeği olarak çayeli kurufasülye ve turşu ile üzerine fırın sütlaç tatlısı yedik, hepsi de enfesti. böylece kısacık karadeniz gezimizi karadeniz lezzetleri ile kapamış olduk.
yemekten hemen sonra da trabzon havaalanına hızlıca giderek, istanbul'daki hayatlarımıza dönmek üzere uçağımızı beklemeye koyulduk...
ayyyy maçaeli ben de görmek istiyom yaaaa. çok beğendin miii :) ay instada da görüyom seniiii :)
YanıtlaSilsevgili deep,
Silinsta çıktı mertlik bozuldu:) orada anlık paylaşınca pek yazamıyorum artık burada:/ ama sen süpersin, düzenini koruyorsun;)
bir daha bir daha gitmek istiyorum, sana da tavsiye ederim;)
Çok güzel görünüyor. Ama buralara çıkmak için baya bir efor gerekiyor dediğiniz gibi. Selamlar.
YanıtlaSilsevgili Turgay Aksoy,
Silteşekkür ederim;)
efor gerekiyor, ama kesinlikle değiyor!
Blogunuzu takibe aldım ben de beklerim. https://turgayaksoy.blogspot.com.tr/
Sil