Bensiz seni/ benden başkası anlamaz,
Sensiz beni/ senden başkası anlamaz,
Senden, benden/ bize olanca varmadan
Bizsiz bizi/ bizden başkası anlamaz.
Böyle yaşıyor o/ Ne kimseye gösteriş olsun diye ne birisini etkilesin diye/ Nasıl da içtenlikle seviyor yaşamı ve güzellikleri...
Bensiz seni/ benden başkası anlamaz,
Sensiz beni/ senden başkası anlamaz,
Senden, benden/ bize olanca varmadan
Bizsiz bizi/ bizden başkası anlamaz.
temmuz başında pasaportumun süresini uzatmak için emniyet müdürlüğüne gittim. parmaklarım esneklikten nasibini almadığından, parmak izimi alan memure hanım, parmaklarımın tek tek izini almakta zorlandı ve kendimi kastığımı, sıktığımı sandı, “kendini rahat bırak” gibi telkinlerde bulunmaya başladı. kendimi sıkmadığımı, el yapımın öyle olduğunu anlatmaya çalıştığımda, önce inanmadı gibi.
sonra da elimi tutup yüzüme bakarak “kendin pek kibarsın ama ellerin de pek kabaymış” yorumunu yaptı.
Klişe bir başlık ve düşünce biçimi gibi gelebilir belki, ama; hakikatten inanıyorum ben buna.
Mutlu olmayı birşeylere bağlamak, gerçekçi ve sağlıklı gelmiyor. Başka birşey mutluluk; içte taa derinde hissedilen birşey. Bilemiyorum, belki ben çok uç istekleri olmayan bir insanım, çabuk mutlu olabiliyorum.
İnsanlarda da en sevmediğim özelliklerden biri, bulunduğu andan keyif almamalarıdır. Herkesin keyifsiz anları olabilir tabi, ama; benim bahsettiğim, davranış kalıbı biçimdeki kronik memnuniyetsizlik, an’dan keyif alamayıp, hep başka/daha iyi şeyler isteme tutumu.
Söylemek istediğimi örneklerle daha anlaşılır kılabilirim belki:
Aylarca planlanan tekne gezisi gerçekleşmiş, her şey yolunda giderken ve her şey çok güzelken boğazdaki yalılara bakıp iç geçirme, “ah ya burda yaşayanlar var, bir de bize bak” tarzı konuşmalar. (bu arada, yalıda yaşamak, gerçekten mutlu eder mi insanı?)
Ya da güzel bir tatildeyken, güzel denizde mis gibi yüzerken, yakında geçen yatlara bakıp iç geçirme. (peki yat sahibi olmak, gerçekten mutlu eder mi insanı?)
Vs.