Salı, Ocak 05, 2016

kısacık gap gezisi- bölüm 1- gaziantep

yine, aniden -hatta bu sefer ben başka bir seyahatteyken, haberim bile olmadan- hayatımdakisevgiliinsan tarafından alınmış biletlerimiz vardı ve şartlar/ zamanlama -yine- hiç de uygun değildi.  ve fakat, elbette, yola çıkmak gerekti. yolda olmak her koşulda güzeldi zira...
bu biçimde başladı 2015'in son haftasonu.
cumartesi sabah 5'te gaziantep  uçağımız hareket edecekti. 
cuma akşamı işten sonra beşiktaş'ta bir eğitime katılmış ve gece 11'de evde olmuş olmam, hızlıca sırt çantamı hazırlayıp (normalde hep önceden hazırlarım ama son ana kaldı, çünkü hafta içi misafirlerimiz vardı) 3 saat uyuyup 3'te beylikdüzü'nden sabiha gökçen'e doğru yola çıkmama engel değildi:)
tamamı uyku ile geçen bir buçuk saatlik bir uçuştan sonra gaziantep havaalanına indik.(anadolu şehirlerinin havaalanları çok garip geliyor istanbul ve izmir'den sonra bana. uçaktan inip direkt yürümek falan:)) 
havaalanında önceden kiralamış olduğumuz aracı alıp şehir merkezine (şehitkamil) gittik. 
kahvaltı için sosyal medyada oldukça önerilen orkide pastanesi'ni tercih ettik. mekan geleneksel değil, klasik ve ferah, şık bir pastane. kahvaltı için semsek, katmer, çeşitli piyaz ve ekmekler gibi yöresel tatları sunuyor. ilgi, temizlik ve lezzetlerden oldukça memnun olarak ayrıldık biz.

açıkçası yola çıkarken, antep'in ne kadar zengin bir tarihe sahip olduğunu aklımızdan çıkarmış olmalıyız ki elimizde yalnızca "yemeden dönme" listemiz vardı. kahvaltıda bir yandan araştırma yaptık ve orkide'de çalışanlara sorup, oradaki broşürlerden de yararlanarak mini bir gün planı yaptık.


ilk istikametimiz gaziantep savunması ve kahramanlık panaroma müzesi idi. oraya doğru yürürken turist info bürosu çıktı karşımıza, oradan da biraz bilgi alıp yolumuza devam ettik. karşımıza çıkan medusa arkeolojik cam eserler müzesi'ne daha sonra gireriz diyerek yola devam ettik ama ne yazık ki bir daha da fırsatımız olmadı.


gaziantep savunması ve kahramanlık panaroma müzesi kalealtı mevkiinden başlıyor. kale altında insanı çocukluğuna götüren eski tip esnaflar var dizi dizi. sonra hediyelik alınabilecek bir dükkan var ve sahibi içtenlikle antep hakkında bilgi vermeye istekli. sonra adım adım kaleye çıkılıyor heykeller eşliğinde. hikayesini bilmeden bakıyoruz heykellere.  


ve giriyoruz kalenin içine. müzeye giriş ücretsiz. kısa videolarla heykellerle kronolojik anlatımı yer alıyor kurtuluş savaşımızın. bu toprakların bağımsızlığının nasıl kazanıldığını nasıl da unutarak yaşadığımızı idrak ediyorum içim acıya acıya...

müzeden çıktıktan sonra tarihi millet hanı, tarihi zincirli bedesten, bakırcılar çarşısı'nı gezdik. bolca acı kırmızı biber, menengiç kahvesi, antep fıstığı alışverişi yapıp dinlenmek üzere tahmis kahvesi'ne oturduk. mis gibi menengiç kahvelerimizi canlı müzik eşliğinde yudumladık soba kenarında.


kahve molasından sonra çarşıları biraz daha gezdik. meşhur antep yemenisinden aldım 35 numara ayaklarıma ayıntap yemeni ve çanta'dan. sahibi son derece nazik, yemeni almak isteyenlere tavsiye edebilirim.
erken yaptığımız kahvaltının ardından öğle yemeği saatimiz gelmişti ve pek tavsiye olunduğıu üzere ya nohut dürüm ya çıtır lahmacun yiyecektik. oy birliği ile çıtır lahmacunda karar kıldık. ama aklımın bir yanı hala yiyemediğim nohut dürümde:) çıtır lahmacun, adı gibi gerçekten de çıtır çıtır, buradakiler gibi nemli değil. ve sarımsaklı. gerçekten acayip lezzetli. 
karnımızı doyurduktan sonra, aracımızı alıp yürüme mesafesinde olmayan zeugma mozaik müzesi'ne gittik. müzekart ile girilebilen müze yi gezerken daha çok keyif almanız için girişte 5 lira daha ödeyerek 12 dakika süren sinevizyon gösterisini izlemenizi tavsiye ederim.

(ipek yolu)

müzeden çıktıktan sonra, uykusuzluğun da etkisiyle çok yorulmuştuk. malum hava doğuda daha da erken karardığından bu güne bir başka etkinlik sığdıramayacağımız konusunda mutabık kaldık ve booking.comdan ayarladığımız otele gidip akşam yemeğine kadar dinlenmeye karar verdik.
iki saat uyuduktan sonra akşam yemeğimizi yemek üzere çulcuoğlu et lokantası'na gittik. masaya oturur oturmaz başladı izzet-i ikram. aman allahım, ben böyle şey görmedim. sıcacık mis gibi ezogelin çorbası geldi önce sıcacık tandır ekmeklerle. hemen ardından salatalar, cacıklar, rus salatası ve firikli bulgur pilavı tabağı, üstüne sigara böreği (içli köfte yerineymiş bu mevsimde), tavuk şiş.


bunlar ordövr mü dersiniz artık ara sıcak mı bilemedim, ama hiçbirini sipariş etmedik biz.
ana yemek olarak çift başına bir adana kebap, bir de ortaya ali nazik sipariş ettik. iki kebap da enfesti.


üstüne kadayıf söyledik ortaya. kadayıf diyorlar ama aslında künefe. üstünde bir parmak antep fıstığı var ve çok lezzetli. üstüne bir de meyve geldi, yine istemeden. tüm bunlara 98 lira geldi hesap! 
yemekten sonra bir yürüyüş yapalım istedik ama akşam saatlerinde gündüzden çok farklı geldi çarşı. sokakta çok az insan vardı ve olanlar da hep erkekti. bu durum hoşumuza gitmedi ve otelimize dönüp bir sonraki günü planlamaya karar verdik.
aslında istanbul'dayken "ikinci gün antakya'ya geçebiliriz" diye düşünüyorduk. ama mesafenin epey uzun olduğunu ve çok zor olacağını fark ettik ve bir anda aklımıza urfa'ya gitmek geldi. 
sabah yine erkenden yollara düşeceğimizden, odalarımıza çekilip güzel bir uyku çekip dinlenmeye karar verdik.

sabah erkenden uyanıp soluğu koçak baklava'da aldık. ne de olsa antep'te bir gün geçirmiş ve hala hiç baklava yememiştik. o nedenle kahvaltı öncesi baklava yemek mübahtı. imam çağdaş yerine koçak önerildi bizlere hep. ve imam çağdaş'ı bilmiyorum ama koçak'ın hakkını teslim etmek gerek. 
ki ben hiç sevmem baklavayı. ama tadına baktırdıkları pek çok baklava ve türevi tatlıyı severek yedim. baklava sever dostlar için paketler yaptırıp urfa'ya doğru yolculuğumuza başladık (150 km).
yol alırken yol üstünde zeugma mozaiklerinin çıktığı belkıs barajı olduğunu fark edip, oraya da bir uğramaya karar vererek direksiyonu kırdık. oraya gidemesek de zeugma ftm cafe&restaurant çıktı karşımıza nizip'te. baraj manzaralı mekanda açık büfe kahvaltıyı görünce urfaya kadar bekleyemeyeceğimizi fark ettik:) kişi başı 20 tl olan kahvaltı oldukça çeşitli ve lezzetliydi. 


barajın hemen yanında bir mülteci kampı gördük ve mekan sahibinden orası ile ilgili bilgi aldık. "coğrafya kaderdi", bir kez daha anladık....


mülteci kampına biraz daha yakından baktıktan sonra, urfa'ya doğru yolumuza devam ettik.

***antep'te zaman yetersizliği nedeniyle içimizde kalanlar:
*botanik park
*hayvanat bahçesi
*nohut dürüm (tercihen recep usta'da)
*şehir müzesi- bayazhan
*katmerci zekeriya usta
*erçelebi- kömürde kadayıf
*gezegenevi ve bilim merkezi
devam edecek...