Cumartesi, Eylül 30, 2017

2017 eylül ayı filmler (4) ve kitaplar (3) , 1 bölüm de dizi (7yüz)

good will hunting (can dostum)
bazı şeylere neden ve nasıl böyle geç kaldığımı anlamıyorum. herkes behzat ç. izlerken ben ne yapıyordum mesela. niye ancak 2016 yazında izleyebildim... ya da lost'u neden 2010'da izledim...
gündemi, popüler olanı takip edememek gibi bir sıkıntım var.
bu nedenle, bizim jenarasyondan kill bill'i izlemeyen tek kişiydim sanırım. neyse ki, nisan ayında ben de izlemiş oldum:)
can dostum da 20 yıllık film! ve lise, üniversite yıllarımda defalarca karşıma çıktı elbette, ve fakat ancak izleyebildim ben... 
iyi ki de izledim. ne varsa eskilerde var beee... artık böyle etkileyici filmler bulmak zor maalesef.
senaryosunu ben affleck ile matt damon'ın yazdığı ve başrollerini  de paylaştığı, usta yönetmen gus van sant'ın yönettiği film insana dair, sevgiye dair, cesarete dair konuları ele alıyor. keyifle ve duygular yükselerek izleniyor.



*will karakterinin hintli matematik dehası srinivasa ramanujan'dan esinlenerek yaratıldığı söyleniyor.

yaşamak güzel şey
annem bizdeyken onun isteğiyle izlediğimiz film. akıcı, kolayca izleniyor. müfit can saçıntı, yine hayat koşturmacasında ve teknoloji bağımlılığımızla neleri kaçırdığımızın altını çizmek istemiş. bu sefer biraz hüzünlü bir biçimde... insanda hoş duygular bırakan filmlerden.



40
yine annem bizdeyken bir akşam evde izledik. hayatların kesişmesi hikayelerini severim. bu filmi de sevdim. ali atay efsaneydi yine...



room (gizli dünya)
yıllar önce ablamın önerisi ile kitabını okumuştum. çok etkilenmiştim. 



sonra, filminin çekildiğini duyunca da çok heyecanlanmıştım ve mutlaka izlemek istiyordum. fakat vizyondayken izleyemedim. yine bir akşam evde izledik. 

kitabın bıraktığı etkiyi bırakamıyor elbette. yine de oldukça güzel. çok sevdiğim bu romanın filmini de izlemiş olmaktan çok memnunum ben:)



7yüz (1.bölüm)
yeni blu tv dizisi 7yüz'ü merakla bekliyordum. 22 eylül'de yayınlanan ilk bölümünü (büyük günahlar) izledik. çok etkileyici bir hikayeydi. ben çok beğendim. oyuncular genel olarak oldukça başarlıydı ama cem davran gerçekten parlıyordu!!! 



her bölümü, o bölüm içinde başlayıp biten hikayelerden oluşan, bölümlerin birbirinden farklı oyuncularla renklendiği ve her birinde sarsıcı yüzleşme hikayelerinin anlatıldığı dizinin, bakalım, diğer bölümleri nasıl olacak.


süpermen ve uğur böceği

okulumuz rehberlik servisi kütüphanesindeki tüm kitapları okumuş olmak istiyorum ki, önerirken, içim rahat olsun.
bu kitabı da bir cuma eve getirdim ve hafta sonu bitiverdi. çok akıcı bir anlatımı var ahmet şerif izgören'in. içinde etkileyici, ilham ve umut verici hikayeler var. severek okudum ben.



charlie'nin çikolata fabrikası

yine yukarıdaki gerekçe ile okulumuz rehberlik servisi kütüphanesinden okudum bu güzel kitabı da. filmi de izlemediğimden, hikayesini bilmiyordum.
çocuk kitaplarını hem önerirken daha fazla yardımcı olabilmek için hem çocuklarla çalıştığımdan mesleğime katkı sağlaması için (dünyalarını anlamak, zaman zaman da sevdikleri karakterden örnekler verebilmek)  hem de itiraf etmek gerekirse zihnime ve ruhuma iyi geldiklerin için okuyorum:)  
beslendiğimi, dünyamın zenginleştiğini hissediyorum çocuk kitaplarıyla. "okuyorum" dediysem çok da sık çocuk kitabı okumuyorum esasen, ama, her okuyuşumda daha sık okumayı diliyorum. bu yıl her cuma merak ettiğim birini alıp, her hafta sonu farklı bir hikayeye zihnimi, ruhumu açsam ne iyi olur aslında;)




vişnenin cinsiyeti

bir süredir listemde olan bu kitabı beylikdüzü sahaf günleri'nde kütüphaneme kattım, bir bilim adamının romanı, karaduygun, orhan veli tüm şiirleri ile birlikte. ilk bunu okumak istedim yeni edindiğim kitaplardan.
yaklaşık bir ayımı aldı okumak, aralıklı okudum yani. belki o nedenle olay örgüsünden zaman zaman koptum, belki zaten epey karmaşıktı... sert ve derin bir kitap. zamana ve yaşama dair güzel tespitler, ifadeler var içinde. ama dediğim gibi, tam hakkını veremedim sanki ben kitabın...



çok cümlenin altını çizdim. bir kısmını paylaşayım sizlerle:



  • “Herkes hiç olmamış şeyler hatırlar. Olmuş şeyleri unuttukları ise herkesin bildiği bir şeydir. Ya hepimiz hayalci ve yalancıyız, ya da geçmişin hiçbir kesin yanı yok. Bizleri biçimlendiren çocukluğumuzdur diyenleri çok duydum. Ama hangisi?” (syf 110)
  • "Biz bütün karşılaştıklarımızın bir parçasıyız ve bütün karşılaştıklarımız bizim bir parçamızmış. Bugüne dek dinler bunu bilimlerden daha iyi tanımlamıştı, ama artık fizik de metafizik de aynı şeyleri söyler gibi." (syf 107)
  • "Zamanın, sürekli bir şimdinin içinde olmakla bir haritaya bakmak, tepelerin, yükselip de alçalmalarını görmeden yalnızca yassı biçimi görmek aynı şey. Herhangi bir boyut algılaması söz konusu değil, yalnızca yüzey duyumsanıyor. Zaman hakkında düşünmek ise daha başdöndürücü, hatta uçurumsal." (syf 106)
  • “Bence her şeyden çok değişiklik ihtiyacında olanlar aşık olmayı seçiyorlar, sonra da kollarını semaya kaldırıp tüm suçu kadere yüklüyorlar. Oysa suçlu olan kader değil – yani kader bizim dışımızda bir şeyse eğer. Bence geceler boyu süren özlem sonucu yapılan bir seçimdir aşk.” (syf 88)
  • “Ben Tanrı’yı değil, kendimi arıyorum ki bu çok daha karmaşık.” (syf 122)
  • "Gelecek, parıltılı bir kent gibi uzanır önümüzde, ama çöldeki kentler gibi, yaklaştığımızda gözden yok olur. Belirli bir ışıkta kuleleri, kubbeleri, hatta oraya buraya koşuşturan insanları görmek kolaylaşır. Hep özenle, sevgiyle ederiz sözünü. Gelecek. Oysa sahtedir o kent. Gelecek de, şimdi de, geçmiş de yalnızca bizim kafamızda vardır. Uzaktan bakıldığında her birinin sınırları çekilir, eriyip yok olur, aynı gökte yüzen bir kentten bakıldığında düşman ülkelerin sınırları gibi. Irmak, bir ülkeden bir başka ülkeye akar hiç duraklamadan."(syf 174)

Çarşamba, Eylül 20, 2017

Namaste- Özüm Özünü Selamlar

Bir ay aradan sonra, dün, stüdyodaki yoga derslerime yeniden başladım. Her zamanki gibi şükran ve huzur dolarak ayrılırken, aklıma bir şarkı takıldı. 
Yoga felsefesinin çok anımsatacağı bir şarkı olmayabileceğini düşünebilirsiniz. Ama bir şekilde sözleri çağrışım yaptı bana.
Suretlere takılıp durduğumuz geçici dünyada görünenin içindekine bakabilmek ve bir olduğumuzu hep anımsayabilmek dileğiyle...



"İçime attım ne varsa 
Anlamaya çalıştım herkesi 
Aşkı da sevdim kavgayı da 
Anlatamadım ki 

Hiç korkmadım çelişkiden 
Onaylanmayan ilişkiden 
Ne çoğaldım övgüden 
Ne azaldım yergiden 

Hiç korkmadım yasaklardan 
Korunmadım tuzaklardan 
Kalktım güvenli kucaklardan 
Hep denedim bilerek göstermedim 

Kendimi sakladım görmeyi bilenlere 
Vitrinime değil iklimime gelenlere 
Deliyim aslında Allah'ına kadar deliyim 
Kalbimi vereceğim aslımı görenlere"


Pazartesi, Eylül 18, 2017

Geceler Kara Tren- Manuş Baba

Nazan Öncel'i çok severdim ilk gençliğimde.  O kadar ki, özdeşleşmiştim arkadaş çevremde kendisiyle. 
Bilirsiniz, o yıllarda sevilen şeylere tutkuyla bağlanılır... Çok güçlü bağlar kurulur o yaşlarda... 
Bir de Buket Uzuner sevdam vardı mesela,  bir de Teoman, bir de Vega...
Üniversiteden sonra eski ilgim azaldı Nazan Öncel'e. Ama hala çok önemli bir söz yazarı, besteci ve yorumcu olduğunu düşünürüm; şarkılarının yeri ayrıdır. 
Son yıllarda şarkılarını Manuş Baba'dan dinlemeye başladım çok severek.
Her ikisi de benzer nahiflikte ve derinlikteler gibi geliyor bana. İçime işliyor.


Pazar, Eylül 17, 2017

Her Ölüm Erken Ölümdür

"Ölüyorum Tanrım
Bu da oldu işte
Her ölüm erken ölümdür
Biliyorum Tanrım
Ama, ayrıca, aldığın şu hayat
Fena değildir
Üstü kalsın..."

Cemal Süreya




Zor bir haftaydı. İki ölüm haberi aldım. Biri ani, biri beklenen... Her nasıl olursa olsun çok acı her ölüm... Hazır olmak diye bir şey yok.
Geçen yıl da böyle bir haftam olmuştu iki ölüm haberi aldığım. O zamankiler yaşıtlarımdı hem de... Yaşıtlarının ve kendinden gençlerin ölümü daha bir zor karşılanıyor sanki...
Her ölümde kendisinin ve sevdiklerinin ölümlülüğü ile yüzleşiyor esasen insan. Her cenazede bir defa daha kaldırılıyor sanki kaybettiklerimizin cenazeleri... 
Hem de kendi cenazemizi düşünüyoruz. Bugün varız ama bir gün biz de hiç olacağız...
Belki de yaşamın tüm amacı, iyi hatırlanacak bir hayat sürebilmektir...

Perşembe, Eylül 07, 2017

Kalben- Sadece

Kalben'i bir anda sevmedim; zamanla sevdim. Her bir şarkısını tek tek sevdim. Bir dönem birini, başka bir dönem birini... Bu ara "sadece" yi dinliyorum çok severek...
Güzel ve son derece doğal sözler yazıyor. Hoşuma gidiyor.


"Yatak boş Oda boş Ev boş
Duvarlara vuran ışık Yüzümde karanlık Yine mi sen? Bayram günü gibi gelen Kaçamadım külleri hala sıcak Kalbimi durdurup kaybolan bir tuzak, oluyor Her sokak Hiçbir şey istemedim Ne yatak Ne oda Ne de ev Sen de bırak her şeyi sadece beni sev Dizlerimde dizlerin, boynunda ellerim Boğulur gibi yeniden her gece her gece Doğalım mı sevgilim Doğalım mı sevgilim Doğalım mı sevgilim Azalırken, azalırken kapılar ardında Kaçtığım zamanlar boşvermiştim aslında Yıkılırken kumdan kalelerim birer birer karşında Zırhı paslanmış bir kahraman gibiyim Hiç bir şey istemedim Ne yatak Ne oda Ne de ev Sen de bırak her şeyi sadece beni sev Dizlerimde dizlerin, boynunda ellerim Boğulur gibi yeniden her gece her gece Doğalım mı sevgilim Doğalım mı sevgilim Doğalım mı sevgilim Hiçbir şey istemedim Ne yatak Ne oda Ne de ev Sen de bırak her şeyi sadece beni sev"

Cuma, Eylül 01, 2017

2017 ağustos ayı filmler (2) ve kitaplar (2) ve bir sezon da dizi

bu ay izlediğim filmlerden ilki hizmetçi. old boy'dan tanıdığımız koreli yönetmen chan-wook park'ın son filmi. 2016 yapımı olmasına rağmen, maalesef ülkemizde gecikmeli olarak vizyona girdi.
film üç bölümden oluşuyor, her bölümde hikayeyi başroldeki 3 farklı karakterden dinliyoruz. sürprizlerle dolu, insanı gerim gerim geren, çok farklı bir hikaye. ben çok etkilendim, bence her şeyiyle çok başarılı bir film.


bu ay izlediğim diğer film, bir başka koreli yönetmen kim ki-duk ustanın son filmi;
geçimini balık tutarak sağlayan kuzey koreli bir adamın hikayesi. güney kore'ye sınır bir kasabada yaşamakta olan bu balıkçının bir gün teknesi ağlara takılır ve güney kore'ye sürüklenir. orada sorguya alınır, epey sıkıntılar yaşar, sonra serbest bırakılır fakat bu sefer de kendi ülkesinde sorguya alınır ve sıkıntılar yaşar... sıkıcı bir konu gibi görünse de, sürükleyici bir film. iki ülke arasındaki (komunizmin tek tiplik, ve mahrumiyet şeklinde /liberalizmin bol seçenekli dünya markaları ve bolluk şeklinde imgelenmesi) farkı açıkça görebildiğimiz güzel bir film.


bu ay bir sezon da (on bölüm) dizi izledim. the handmaid's tale. kitabını duyduğumdan beri okumayı çok istemiştim ama okumaya fırsatım olmadan dizisinden haberdar oldum ve okumayı beklemeden izledim damızlık kızın öyküsü'nü.
tüyler ürpertici ve çok etkileyici. kurgu, kostümler, yaratılan atmosfer, oyunculuklar... 
doğurganlığın çok azaldığı bir dünyada doğurabilen kadınların eğitimden geçerek mevki sahibi ailelere damızlık olarak gönderildiği bir sistem... sistemin erkek egemen erk tarafından nasıl planladığı (ayrıntıları, seremonisi...) ve uygulandığı çok çarpıcı biçimde gözler önüne seriliyor. kalbim acıyarak izledim, ama, 2. sezonu beklerken ben biliyorum ki; hiçbir baskı sonsuza dek süremez. her diktatörlük kendi başkaldırısını hazırlar ve her ne olursa olsun çark bir gün elbette tersine döner...


ağustos ayının ilk haftası izmir'de tatilime devam ettim. o haftada ablamın kütüphanesinden dört anlaşma'yı okudum. kitap güney amerika bilgelerinin yaşam felsefesini içeriyor. 4 temel kural var mutlu bir yaşam için uygulamamız gereken:

*sözcüklerin gücü vardır
*hiçbir şeyi kişisel algılama
*varsayımda bulunma
*elinden gelenin en iyisini yap


ben çok keyifle okudum. ve fakat bu tarz kitapların sıkıntısı, okurken çok hak verdiğimiz şeyleri, kitap bittikten kısa bir süre sonra unutmamız, daha doğrusu yaşamımıza aktaramamamız...
4 anlaşmayı da hayatıma uygulayabilmeyi isterdim oysa...

bu ay okuduğum bir diğer kitap sınırlar
instagramda çok sık karşılaşıp merak ettiğim bir kitaptı. ablamın kütüphanesinde görünce, istanbul'a gelirken çantama attım;)
kişisel gelişim kitaplarına her zaman mesafeli olsam da, bu kitabı oldukça başarılı buldum.
3 kısımdan oluşan kitapta önce sınır kavramı güzelce anlatılıyor, ikinci kısımda yaşamda sınır sorunu yaşanan alanlar (aile, iş, çocuk, arkadaşlar...) ayrıntılı biçimde ele alınıyor ve son kısımda da sağlıklı sınırlar oluşturma konusunda yardımcı olacak yol haritası çiziliyor. ben severek okudum ve anne babalar başta olmak üzere sınır sorunu yaşayan herkese tavsiye edebilirim.


tüm bunlarla beraber, kitapla ilgili beni rahatsız eden noktalar oldu.
-en başında epey dindar ifadeler vardı, bu hoşuma gitmedi (bilimsel bir kitaptı sonuçta).
-çeviri iyi değildi (koridor yayıncılık 2009-ipek ibik)
-kadın yerine bayan, danışan (client) yerine müşteri kelimesi kullanılan yerler vardı. çok kulak tırmalıyordu.
-sayfa 212'de tokat atmanın 4 yaşında bir çocuğun içsel yapısını oluşturmasına yardımcı olabileceği cümlesi vardı. bu cümle çok tehlikeli. kitaptan çıkarılmalı. orijinalini bilmiyorum ama "tokat atma"nın soyut bir anlamda kullanıldığına, çevrilirken hata yapıldığına inanmak istiyorum. sırf bu cümle nedeniyle, velilerime önermekten çekineceğim...
-sonlara doğru yarım kalmış/yanlış tamamlanmış gibi cümleler vardı. velhasıl, kitabın yeniden bir editör gözünden geçmesinde yarar var diye düşünüyorum.