Pazar, Temmuz 05, 2015

benelüksümsü avrupa seyahati- dördüncü ve son bölüm

cuma günü yeniden amsterdam’a gitmek üzere erkenden düştük yollara. yol üzerinde brüksel’e uğradık. şehre girer girmez türk nüfusunun fazlalığı dikatimizi çekti. gezmek için fazla vaktimiz yoktu, hızlı bir şehir turu atabildik sadece


grand place denilen şehrin meydanı oldukça güzel (avrupa’da şehirlerin meydanları ne kadar da güzel ve tipik özelliklere sahip hakikaten). meydanda ve civarında pek çok önemli tarihi yapı olsa da, biz dışarıdan görmekle yetindik. yine şehri gezmek üzere yanımıza aldığımız notlarımızda pek çok önemli müzeye ev sahipliği yaptığı söylenen brüksel’de bizim müzeler için de vaktimiz yoktu. 





hediyelik/hatıralık dükkanlarını ziyaret ettik. ben bu güzel işi genelde gezilerin sonlarına bırakırım. brüksel’den bolca çikolata aldık. meşhur belçika waffle’ını denedik. bildiğiniz üzere, waffle’ın anavatanı belçika. bizim ülkemizden biraz farklı olsa da, ben çok lezzetli buldum. ki beeeen, üniversite yıllarımda bornova wafflecı akın’da çalışmış waffle piriyimdirJ burada hamuru ön planda, sadece o şekilde de tüketiliyor, ya da üzerine sadece pudra şekeri ile. biz ek olarak çikolata ve meyve istedik. hamurun kendisi 2 euro, çikolata ekletmek 1 euro, meyve ekletmek 1 euro. onun dışında bizdeki gibi süsleme malzemeleri yok. hamuru da gerçek eritme bitter çikolatası da çok lezzetliydi. belçika’nın bir de patates kızartması meşhur, yollarda karton külahlarda patates kızartması yiyen pek çok insana rastlayabilirsiniz. ancak, malum yağ farklılığından, koku çok ağır geldiğinden kızartmadan ben uzak durdum.

brüksel’deki 2 saatlik turumuzdan sonra amsterdam’a doğru yolumuza devam ettik. vardığımızda saat epey 
geçti. bu sefer, daha önce kaldığımız flying pig’de yer olmadığından yine yakın bir bölgede bir evde 2 gecelik rezervasyon yaptırmıştık. yeniden valizleri açıp, kısa süreliğine de olsa yerleştik.
cumartesi amsterdam’da son gündü. son gün için van gogh museum, anne frank’ın evi ve bisikletle şehir turu seçenkelerinden bisikleti seçtik biz. evde yaptığımız kahvaltının ardından hemen dışarı çıktık. bisiklet kiralamadan önce karşımıza kanal üstünde kurulan bit pazarı denk geldi. avrupa şehirlerinde bu belli günlerde kurulan bit pazarlarını gezmeye bayılıyorum! uygun fiyata pek çok farklı ürünün satıldığı pazarı gezmek çok keyifliydi. 

daha sonra, mac bike’dan bisikletlerimizi kiralayıp dolaşmaya başladık. bisikleti 24 saatliğine 15 euroya kiraladık. haritalarımız yardımıyla şehri epey genişçe dolaştık ve dolaştıkça amsterdam’ın gerçekten de ne güzel şehir olduğunu bir kez daha anladım. bir süre sonra dinlenmek için vondelpark’a  geldik, öncesinde marketten yiyecek içecek almıştık ve parkta çok  güzel bir piknik yaptık.




sonrasında biraz daha dolaştıktan sonra, bisikletlerimizi eve bırakıp son gece için dışarı çıktık.
enerjimiz tükenene kadar şehir merkezinde dolaştık, kanal kenarındanki cafe barlara oturduk, casinolara girdik. 


geç saatte evimize gelip valizlerimizi türkiye’de açmak üzere topladık. dönerken kapatmak hep niye daha zordu sahiJ
pazar sabahı da erkenden uyanıp, son bir bisiklet turu yaptık kısacık ve ardından bisikletlerimizi teslim ettik.


evden valizlerimizi alıp bir metro ve bir banliyo ile schiphol havaalına ulaştık. uçağımızın saatini beklerken, kahve keyfi, duty free’ler derken, havaalanının o kadar büyük ve kapıların o kadar uzak olduğunu hesap edemeyerek baya oyalanmışız. 



son anda yetiştik uçağa, ama ne telaş yaşadık! aman siz bizim gibi rahat olmayın dikkat edin derim;)
veee, her güzel şeyin bir sonu vardı…
   
                                                      bitti...