Salı, Mayıs 04, 2010

natural born blog writer


ömrüm boyunca blog açacağım günü beklemişim gibi davranıyorum 3 gündür.

gün içinde, zihnim akıp durdukça, çağrışımdan çağrışıma koştukça, aklıma mütemadiyen gerekli gereksiz birşeyler gelip zihnimi meşgul ettikçe "bloguma bunu da yazarım" diye düşünüyorum.

"bilinç akışı" yöntemiyle yaşıyorum ben adeta, şaşılası çağrışımlarım var. işin daha da zor olan boyutu, gün içinde aklıma gelenleri unutmak istememem ve bu nedenle not almam. herşeyi ama herşeyi not almak, kayıt etmek, atlamamak arzusundayım. örnek verecek olursak; anlamına bakmak istediğim kelimeler, yeni keşfettiğim internet siteleri, aklıma gelen bir kitap/ şarkı/ şiir, uygun zamanda araştırılacak konu, aklıma gelen bir anı'm, gün içinde yaşadığım bir anı'm, kazandığım bir farkındalık, vardığım bir görüş, eve dönerken almam gereken birşey, uğramam gereken bir yer... vs.

çantam, ceplerim küçük not kağıtları ile dolu, cep telefonlarımın hatırlatmalarını da kullanmayı keşfettim son zamanlarda. bunların yanısıra, 2 tane küçük ajandamsınotdefteriyle geziyorum, biri kişisel hayatımla ilgili, diğeri mesleki. ve onlara da önemli gördüklerimi not ediyorum.

yazmayı (kendimce kalıcı kılmayı) seviyorum vesselam!

yazarak öğrenenlerdenim ben bir de, hani not çıkarmadan, altını çizmeden, kendi cümleleriyle ifade etmeden anlamakta zorlananlardan. yazınca zihnimde kalıyor, hatırlamam kolaylaşıyor, unutmam gecikiyor.

yazma'yla haşırneşir olunca ister istemez yazmak üzerine de düşünülüyor; ilkyazımda da bahsetmiştim yazmak hangi ihtiyacı karşılıyor diye epey düşünmüşlüğüm olduğundan.

insanın yazma gereksinimi, diğer üretim/ dışavurum türleriyle benzer şekilde, eser bırakma, yani öldükten sonra da kalıcı olma, yani bir anlamda yazmak/ üretmek yoluyla ölümsüzlüğe ulaşma istencine dayanır bence.

sanıyorum bir de topluma, insanlara yararlı olma yanı var yazma'nın; ki bu da nihai olarak, kalıcı olma'ya götürür bizi.

yani, yazmak; ölümlü oluşumuza, sanki hiç var olmamışız gibi bir iz bırakmadan yok olup gitmeye bir direnç olarak değerlendirilebilir, bana kalırsa.

şiir, güzeldir


şiir severim, dönem dönem de çok okurum. şu an şiir okuduğum bir dönemde değilim.
özdemir asaf, can yücel, cemal süreya en sevdiklerimdir; nazım hikmet, atilla ilhan, oktay rifat, orhan veli de severim.
bugün birden aklıma düşen, çok hoşuma giden ve 2 dizesini paylaşmak istediğim şiir ise cahit sıtkı'ya aittir:
yaşadığım iyi, kötü günleri/
değişmem hiçbir cennet masalına.

neredeyse katarsis


bugün, 5 aydır sürece devam eden ama pek de ilerleme kaydedemediğimiz danışanım, ilk olarak benim (terapötik) baskım olmadan kendini açtı ve ağladı.
öyle mutlu oldum ki!
umarım artık adım atabilicez!