Perşembe, Ekim 01, 2015

eylül ayı filmleri (2) ve kitapları (2)

hungry hearts:
kesinlikle farklı. kesinlikle etkileyici. kesinlikle düşündürücü.
bana biraz kevin hakkında konuşmalıyız ı anımsattı...
34. istanbul film festivali'nin "aile bağları" bölümünde gösterilen 2014 yapımı bir italyan filmi.
aile olmak, güven, sevgi, koşulsuz sevgi, sevilebilir olmak, sevgiye aç olmak, doymak, anne olmak, beslemek mevzularını sorguladım film boyunca...
başka sinema kapsamında izleme fırsatı bulabildiğimiz filmin tanıtım yazısı:

"Venedik Film Festivali’nde Adam Driver’a En İyi Erkek Oyuncu; filmin diğer başrol oyuncusu Alba Rohrwacher’a En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandıran yapım, birbirlerine ilk görüşte aşık olan bir çiftin hikayesini etkili bir dille anlatıyor. Jude ve Mina, New York’ta bir tesadüf eseri tanışıp ilk görüşte aşık olurlar. Jude’un sosyal ve girişken kişiliğini Mina sakinliği ve çekingenliği ile tamamlayınca ilişkileri evliliğe kadar gider. Kısa süre sonra bebeklerinin dünyaya gelmesinin ardından, çiftin aslında ebeveynlik konusunda birbirlerinden çok farklı düşündükleri ortaya çıkar. Mina pek çok ilaç almakta, ağır bir diyet yapmaktadır ve bu diyeti bebeğine de uygulamaya çalışmaktadır. Bebeğin büyüme sorunlarıyla karşı karşıya kaldığını gören Jude, bu duruma müdahale etmeye çalışınca büyük bir aşk ile başlayan ilişkileri kırılma noktasına gelecektir."



minyonlar:
canım eylülde de vizyon son derece verimsiz geçti. gidecek film olmayınca, canım da çok sinema çekince tercihimi bu animasyondan yana kullandım. bir yetişkin olarak, ara ara o renkli, sesli ve fantastik dünyalara girmek iyi oluyor diye düşünüyorum. film olarak şahane olmasa da 3 minyonu da, ama en çok da bob'u, pek sevdim ben yahu;)



deli duman
ismi lazım olmayan bir kargo şirketinin işini iyi yapmaması nedeniyle, bütün bir günümü evde "acaba bugün getirecekler mi?" diye bekleyerek geçirmek zorundaydım eylülde bir gün. hakikaten herkes işini en iyi şekilde yapmaya çalışsa sorun kalmazdı sanırım dünyada! heyhat, kimse yapmıyordu...
ben de koca gün sinirden kendi kendimi yiyeceğime, kahvaltımı eder etmez, elime bir kitap alıp günümü verimli geçirmeye karar verdim. deli duman'ı 2014'te edinmiş ve hemen hevesle okumaya başlamıştım. ancak 30 sayfa okuduktan sonra kimbilir hangi başka kitaba gönlüm kaydığından öylece bırakmışım.
son yıllarda, böyle bir huy peydah oldu bende. önceden katiyen yarım bırakamazdım kitapları. ama şimdilerde hunharca kitap alıyorum; ne acı ki, belki de hiç okuyamayacağım kadar... sahi, kitaplarım kime kalacak, benden sonra kimin olacak...


neyse, okuduğum kısmını gayet iyi hatırladığımdan 30uncu sayfadan başladım ve ihtiyaç molaları haricinde, aralıksız 200 sayfa okuyuverdim. bunda telefonumun bir başka odada şarjda olmasının katkısı yadsınamaz elbette. zira, "5 dakikada bir whatsapp, instagram, twitter vs kontrol etmezse ölecek" hastalığından muzdaribim ben de... hakikaten ne kadar fazla zamanımı alıyordu akıllı telefon, sosyal medya!
velhasıl, kitap öyle akıcı, öyle güzel gitti.
yine erken kaybedenlerin hikayesi bir nevi. 2013 yılında istanbul'a yakın bir taşrada başlıyor hikaye. sonlara doğru istanbul'a gezi parkı'na geliyor. yakından tanıklık ettiğimiz olay, mekan ve kişileri okumak büyük bir keyifti şahsım adına. bir de çok severek izlemiş olduğum little miss sunshine'ı anımsattı ara ara.
bir yemek molası verip devam ettim okumaya. eşim geldi sonra. kitabı görünce "emrah serbes pek sevilmiyor bu ara" dedi. haberim yoktu, öğrenmek de istemedim. halkımız aniden birilerini yüceltmeyi aniden de itin g.tüne sokmayı çok sever zaar... kesin bir şeye beklenen tepkiyi vermemiştir sosyal medyada, bu da hemen onu "duyarsız" olarak nitelemeye yetmiştir diye düşündüm. alışkınız bu durumlara.
kitabı bitirdim o gece. "eskiden ne çok olurdu" diye düşündüm sonra, ortaokuldayken mesela çok olurdu. yaz tatillerinde oturur çalıkuşu'nu, iki yeşil susamuru'nu, şeker portakalı'nı ve daha pek çok güzel eseri bir iki günde bitirirdim... özlem duydum o günlere.

ben değeri tiryakiliği
çarpıtılmış ve işlevsel olmayan düşünce hatalarımızı konu alan mesleki bir kitap. alan dışındakilere biraz teknik gelebilir belki, ama, insan psikolojisine ilgi duyan okurların sevebileceği ve yararlanabileceği bir kaynak. 


önce adım adım aksak düşünceler tanıtılıyor, bunların nelere neden olduğu anlatılıyor ve sonra kendimizde hangilerinin mevcut olduğuna dair alıştırmalar ve bunlardan nasıl kurtulabileceğimize dair çözüm önerileri yer alıyor. 
beni kitapla ilgili rahatsız eden bir nokta, örneklerde "kadın" yerine "bayan" kelimesinin kullanılmış olması oldu. özellikle mi kullanıldı, gözden mi kaçtı bilmiyorum; ama benim kulağımı çok tırmaladı...