Pazar, Haziran 22, 2014

biz erdik muradımıza...

evet sayın seyirciler. bugüne bugün 2 haftalık evliyim ben. ve artık daha fazla bekletmeden düğünümüz ile ilgili anılarımı paylaşmak istiyorum. "düğün postu" diyince kocam dalga geçiyor "postacı" diye:) allah'ım ne çabuk alıştım ben "kocam" demeye:) kayınvalideme ve kayınpederime "anne-baba" demeye de çat diye geçivermiştim zaten nişandan sonra. oysa çok merak ediyordum 13 yıl sonra tekrar nasıl "baba" diyeceğim diye...

(bir gece önce gelin ayakkabısına sıradakilerin adını yazarken:p)

neyse, konuyu dağıtmayayım. evlenecek arkadaşlara ucundan kıyısından da olsa yararlı olacağını düşündüğüm yazıya başlayayım. zira, ben bu süreçte ne zaman sıkışsam blog gezdim.

7 haziran cumartesi akşamı manisa- turgutlu'da düğünümüz olacaktı. ben pazartesi günü istanbul'dan izmir'e, annemin evine geldim ve istanbul'dayken hiç hissetmediğim stres ve heyecanı yaşamaya başladım. biz hayatımdakisevgiliinsan'la düğün&evlilik işleri ile uğraşmamayı tercih ettiğimizden pek çok şeyi aileler üstlendi ve "biz sadece düğünümüze katılıcaz" diye düşünüyorduk ama izmir'e gelince ailelerin coşkusu bana da yansıdı. düğünden önceki 5 gece hiç uyuyamadım. esasen, endişe edecek hiçbir şey yoktu; zaten her şey hazırdı, ki bir aksilik olsa da düğünümüzün hayatımızın en önemli organizasyonu/gecesi olmadığının ikimiz de farkındaydık, aksilik olursa olsundu, önemli olan bizim resmi olarak da mutlu bir aile kuruyor oluşumuzdu... her ne kadar bu düşüncelere sahip olsam da, içim kıpır kıpırdı.
nihayet büyük gün geldi çattı! düğün salonunun hem kapalı yeri hem de kır düğünü yeri bize aitti ve sabah hangisini tercih ettiğimizi haber vermemiz gerekiyordu. malumunuz üzere, yaz yağmuru yılı bu yıl ve düğünden önceki gün de yağmur yağdığından çimler ıslaktı ve biz de riske atmak istemedik, kapalı yeri hazırlamalarını söyledik.
sabah 9'da kuafördeydim. bilirsiniz, kuaförler ne kadar doğal bir şey isteseniz de her zaman abartmayı severler. saçım yine fena değildi, yarı dağınık bir topuz yapıldı; ama makyajım bana epey abartı geldi. ve maalesef, normalde de ara ara akan sağ gözüm akmaya ve makyajı bozmaya başladı. sağ tarafım tam 4 kez silindi, beklendi ve yeniden yapıldı. ne yazık ki, yine de akmaya devam etti:( aynaya baktığımda kendimi hiç beğenmedim, çok değişmiştim ve kendim gibi hissetmiyordum. "neyse ezgi" dedim; yoğun makyajın normalde kötü görünse de fotoğraflarda hoş durduğunu hatırladım. düğün gecesi geçiciydi ama fotoğraflara ömrümüzce bakacaktık! (melabaaa, ben polyanna :))



12'de ablam, annem ve ben hazırdık. hayatımdakisevgiliinsan, kız kardeşi ve sağdıçları olan kuzen ve eşi gelip bizi aldı. 



bizde yemek yiyip biraz oturduktan sonra, eşimin ailesi geldi meşhur "kız alma" hadisesi için. biz davul zurna istemedik, onun yerine dua ile çıktık evden. 5 yıldır aileden ayrı yaşamama rağmen, çok çok çok zordu o an. yersiz bir duygusallık oluyor herkeste... ben de azıcık ağladım ama; bilirsiniz, "hem ağlar hem giderim" :p



turgutlu'ya eşimin ailesinin evine geldik ve havanın dış çekime uygun olmasını bekledik! salihli'de havanın iyi olduğu haberini alır almaz fotoğrafçılarla birlikte sart harabeleri'ne gittik. fotoğraf ekibi çok eğlenceli ve profesyonel olduğundan çok keyifli bir saat geçirdik. 



sonra yeniden eve döndük, yemek yiyip düğün salonuna geçtik. gelin odasında ve salonun kır düğünü kısmında yakın arkadaşlarımla fotoğraflar çekip, stres attık, rahatladık. bir yandan yavaş yavaş misafirler geliyor, ekranda slaytlarımız dönüyordu:)





saat 9 olduğunda çağrıldık ve frank sinatra'dan fly me to the moon eşliğinde sahneye çıkmayı planlıyorduk. ama ben o kısımları gerçekten hiç hatırlamıyorum! kapıda aileler varmış, herkes bizi alkışlamış, hep anlatılanlardan biliyorum. o an gerçeklikten kopmuştum heyecandan:) sahnenin ortasına geldik ve ilk dans şarkımız başladı; biz de tangomuzu yapmaya çalıştık. dev gelinlikle ve o heyecanla ayakları uydurmak ne kadar mümkün olursa tabi:) gözlerimi hayatımdakisevgiliinsan'a kilitledim ben de, sadece o'nu düşündüm...
ilk dans sonrası nikahımız kıyıldı. nikah şahidim, çocukluk arkadaşım ve en yakınlarımdan sevgi'ydi. nikahtan sonra ayağa basan bendim:)
sonra birkaç dans daha yapıldı, bu sefer herkes sahnedeydi tabi. sonra gelsin oyun havaları. gelinlikle oynamak gerçekten oldukça zor; hatta bir ara dönmenin çok kolay ve zevkli olduğunu fark ettim ben ve boş boş döndüm pistte:) az biraz votka da içmiştim tabi o moda gelene kadar:) gece ilerledikçe pop- disko tarzı müzikler başladı. biz de iyice cozutup zıplamalara başladık. zaten salonda en yakınlar kalmıştı artık. düğün boyunca halaylar haricinde 9'dan 1'e kadar hiç oturmadığımı söyleyebilirim. yanıma düz ayakkabı almıştım ama değiştirmek aklıma bile gelmedi. 
gecenin sonunda ayaklarımda bacaklarımda ve aslında tüm vücudumda ciddi bir yorgunluk ve ağrı hissettim. o kadar heyecan, saatlerce ayakta olmak, topuklu ayakkabı; ama en çok da neredeyse benimle aynı ağırlıkta olan gelinliği taşımak! 


düğünden sonra bir klasik olarak kuzenlerle çorbacıya gidildi ve bizim kalacağımız yere gelmemiz 2,5'u buldu. oysa, sabah 8'de uçağımız vardı ve 6'da yola çıkmamız gerekiyordu! kalkmadan önce de biraz dinlenmiş olmamız gerekiyordu; ama ne mümkün! saçımdaki tüm tokaları çıkarmak 1 saatimizi aldı, duş, makyaj temizliği derken ancak 2 saat uyuyabildik. neyse ki, harika bir balayı bizi bekliyordu;)

darısı isteyen herkesin başına;)