Pazartesi, Ekim 15, 2012

lal gece

dün izledim nihayet.. yeşilçam sineması'nda oynuyor hala..
film, beklediğim gibiydi. çok iyi/ çok kötü değil.. 
belgesel gibi esasen.. mezhep/ etnik köken/ şehir ayrımı olmadan, bu topraklarda yaşanan "gerçeklik" yansıtılmış kameralarda.
biliyoruz, duyuyoruz elbette, ama; öyle karşımda görünce, irkildim ben yeniden...
lisans eğitiminde "sosyal antropoloji" dersinde hocamızın beynimize işlediği "iyi/ kötü kültür yoktur, gelenekler toplumun devamına hizmet ettiği için vardır" düşünceleri geldi aklıma sonra... 
ama yine de kızdım.. çok kızdım..

kan dursun diye ya da ekonomik çıkarlarla el kadar kızlarını koca koca adamların karısı yapan ana babalara hiç değinmiyorum bile... 
zaten, daha da temelde başka başka kavramlar var beni çıldırtan... 

nasıl bir sapkınlık bu! neye hizmet ediyor "zifaf"
gerçekten normal mi, herkesin ama herkesin, tüm tanıdıklarının o gece o iki insanın beraber olacaklarını bilmesi?
sabah bunun kanıtını beklemesi?
ne kadar sağlıksız düşünceler bunlar...
ne kadar alçaltıcı, nasıl saçma bir baskı...

insan, zaman zaman kendi ve çevresinin gerçekliği gibi sanıyor dünyanın gerçekliğini...  tüm bu adetler artık işe yaramıyor, kullanılmıyor, değişti sanıyor...
oysa nasıl başka hayatlar var yanı başımızda..
sorarım o halde ben:
"insan insana niye yapıyor bu baskıyı, bu küçültmeyi?"


not: kelimeler ne kadar önemli; anadil kadar hiçbir şey tad veremiyor, onu anladım bir kez daha..
"night of silence", "lal gece"nin anlamını verebiliyor mu hiç?

not 2: daha önce bahsettiğim tren yolu (ip alma) oyunu geçiyor filmde!
not 3: kosmos'da fark etmiştim ilk. 
kar ne çok yakışıyor bir filme. tren gibi.. sinematografik yani..