Cuma, Ekim 07, 2016

güzel artvin!- 1

evet, sayın seyirciler, ekim ayı gezelim görelim programımızda bu sefer kuzeye çeviriyoruz rotamızı ve türkiye'nin kuzeydoğu sınırındaki şehrimiz, artvin'e gidiyoruz!
:)
evet -alıştığınız gibi- yine, önceden uyguna (ve elbette, sabiha gökçen'den!:/) alınmış uçak biletlerimiz, bir belgesel izleyip çarpan heyecanlı kalplerimiz ve gezmeyi seven dostlarımız vardı.
böylelikle "2 güne koca şehir sığar mı?" demeden çıktık yola. nefes almayı hafta sonuna sıkıştırmak zorunda kalan kentli zavallı beyaz yakalılardık zira, mecburduk 2 güne sığdırmaya...
batum'u katamadık planlarımıza bu nedenle. trabzon, rize ise zaten görülmüştü daha önce...

izlediğimiz belgesel -iz tv'de- macahel vadisine ilişkindi ve çıkış noktamız da o bölgeyi gezebilmekti. karar verip bileti almak ile seyahat tarihi arası süre uzun olunca, bir miktar daha araştırdık elbette ve görülecek yerler listemize yeni noktalar ekledik. sonra, o süre geçti, yolculuk günü geli çattı:)

şimdi, iki günlük kısa artvin gezimize ayrıntılarıyla bakalım beraber:)

1 ekim 2016 cumartesi
sabah 6 uçağına yetişme telaşı ile güne başladık. havaalanında, evde hazırladığımız sandviçlerle yaptığımız hızlı kahvaltının ardından, 1,5 saatlik uçuşumuz boyunca uyuduk.
trabzon havaalanına varıp, araç kiralama işlemlerini yaptırıp rize yönüne yola çıktığımızda saat 8'i gösteriyordu.(biz artvin'e trabzon üzerinden geçmeyi tercih ettik. kars ya da batum üzerinden de benzer sürede geçilebiliyor, diye biliyorum)
solda engin mavi deniz, sağda coşkun yeşil ve çay tarlaları manzaramızla 1,5 saatlik bir yolculuktan sonra, ikinci kahvaltıyı yapmak üzere zümrüd-ü anka'da mola verdik. 





burası trabzon'u geçer geçmez başlayan rize'nin ilçesi derepazarı'nda, methini pek duyduğumuz bir butik oteldi. aman aman bayılmadık kahvaltısına, ama, manzarası güzeldi doğrusu. 


biz, çok zamanımız olmadığından kahvaltımız biter bitmez, yola devam etmek üzere kalktık oradan. yol üzerinde hopa'da molalar vererek borçka'ya ulaştık. 


bu molalarda foursquare üzerinden kalacak yer arayışına girdik ve 3-5 dağ evi ile görüştük- ki hepsi de klaskur köyünde idi-. en uygun fiyatı veren yerde kalacaktık:)
evet, rahatlığa bak ki, kalacak yer ayarlamadan gelmiştik:) 

borçka'da ilk durağımız, muratlı barajı ile sular altında kalan karşıköy oldu. daha önce halfeti'de benzer bir manzara ile karşılaşmıştım. burada da benzer şekilde baraj suyu altında kalan bir yerleşim yeri, ve oradan miras kalan suyun yüzeyinde görünen cami minaresi ile çay fabrikasının bacası...




sular altında kalmış karşıköy'ü gördükten sonra, aralık (klaskur) köyü'ne doğru yola devam ettik. klaskur köyünü geçince bir yol ayrımı çıkıyor karşınıza. sol taraf macahel, sağ taraf karagöl. bizim planımıza göre ilk görülecek yer karagöl'dü. sağdan devam ettik. gideceklerin bilmesinde yarar var ki, yol başta fena olmasa da, zamanla çok daralıyor ve bozuluyor. bizim şansımıza, hava açıktı, ancak yağmurlu bir havada daha da bir temkinli olmak gerekir diye düşünüyorum. bir de mümkünse arazi aracı ile çıkmanız çok daha kolay olacaktır (biz aslında bu hususu düşünerek arazi aracı için işlem yapmıştık araç kiralama firmasıyla; ama gittiğimizde ellerinde kalmadığı gerekçesiyle binek otomobil verdiler ne yazık ki:/).

(yol üstünde bardnala şelalesi)

zorlu yolculuktan sonra tek araç için 9 lira ödeme yaparak borçka karagöl tabiat parkı'na girdik. yine, gideceklerin bilmesinde yarar var ki, epey yüksekte olduğumuzdan, ısı bir anda düştü.




soğuğa rağmen, yürüdükçe güzelleşti gözümüzde karagöl. doğa tüm dokunulmamışlığıyla, (canım sonbaharın da katkılarıyla) renk cümbüşüyle güzelliğini sunuyordu.


göl kıyısında attığımız bir turdan sonra, saat epey ilerlemişti. 
yine gideceklerin bilmesinde yarar var ki, batılıysanız, doğuya yaptığınız seyahatlerde günbatımının bir saat daha erken olduğunu hesaba katmalısnız;). 
o nedenle oturup bir çay bile içemeden ayrıldık karagöl'den. yine o zorlu yolu, hem bu sefer uçurum değil de dağ tarafında olduğumuzdan hem de bilinmezliktense bildik yollar hep insana daha kolay geldiğinden, daha rahat bir şekilde aldık. 
macahel yol ayrımına geldiğimizde, "acaba yarın sabah değil de, bugün görebilir miyiz macahel'i" diye düşündük ve yola o şekilde devam ettik.


bir saat kadar bir yol almamıza rağmen, önümüzde epey yol olduğundan ve hava kararmaya başladığından geri dönmeye karar verdik. yolu geri dönüp klaskur'a geldik. aradığımız yerlerden en uygun fiyat veren lamazi yi görünce, odalara baktık ve gayet rahat kalabileceğimize karar verdik. girişimizi yapıp, akşam yemeği yemek üzere yine aynı köydeki klaskurulebi'ye gitmek üzere yola koyulduk. fakat, ne yazık ki, kapalıydı (daha çok kahvaltısı ile ünlü bir mekan). 
öyle olunca, duyduğumuz bir diğer yer olan meroli'yi tercih ettik. yemek olarak mantıdan yana kullandık tercihimizi ve oldukça lezzetliydi. tatlı olarak da yöresel silor tatlısını denedik. meroli çok sıcak bir aile işletmesi. yemeğimizi yerken ve sonrasında tatlımızı yiyip çay içerken aile üyeleriyle sohbet ettik. köy hakkında, yaşam- geçim hakkında bilgiler aldık. ayrılırken de ailenin en küçüğü ilgi'nin elleriyle yaptığı boncuk kolyelerden aldık hatıra niyetine...

güne çok erken başladığımızdan epey yorgunduk ve lamazi'ye geçerek odalarımıza çekilip dinlenerek kapattık ilk günü.
*odama geçip yatağa uzandığımda, fark ettim ki sağımda bir pencere var ve o pencereden yattığım yerden yıldızları izleyebiliyorum! bilen bilir, bu benim hayalimdi! ansızın gerçek oldu! muhteşemdi!