Perşembe, Mayıs 20, 2010

bilinç akışı

en çok da otobüs/ dolmuştayken bilinç akışı yaşıyorum.
sabah işe giderken mesela, o 35- 40 dakikada aklımdan o kadar çok şey geçiyor ki.
hem gün içinde yapılacakların kabataslak planı hem de çağrışımlarla gelen araştırmak istediğim konular.
sanırım yolda düşüncelerin bu kadar yoğunlaşma nedeni, hem bir uğraşımın olmaması hem de internet imkanımın olmaması.
sonuçta evde ya da işte aklıma geleni hemen araştırma - öğrenme şansım oluyor ama yolda maalesef yok.
işe gidince de internette problem varsa o kadar huzursuz oluyorum ki...
işteyken de akşama kadar birikiyor araştırıp öğrenmek istediklerim.
aslında yıllarca yollarda müzik dinlerdim (müzik de bilinç akışını engellemiyor tabi, sadece yolu keyifli hale getiriyor). fakat, sonra mp3 çalarım bozulmuştu, ne zamandır da yenisini alamamıştım. en sonunda telefonum da bozulunca mp3 çalarlı telefon aldım pazar günü. ancak, teknolojiye ilgim olmadığından içine hiç müzik yüklemedim o gün.
ertesi sabah işe giderken, yanımdaki kız telefonundan müzik dinliyordu, "ah keşke yükleseydim" diye düşünürken, kızın kulaklığından dışarıya duyulan "radyo fenomen!" sesi yeni bir dünyanın kapılarını açtı bana. hemen telefonumun radyosunu açtım ben de ve yıllar sonra yeniden radyo dinlemeye başladım.
artık yollar daha keyifli!

a. adler kadar olmasa da doğum sırasının insan kişiliği üzerindeki etkisi üzerine kafa yormuşluğum vardır



önemli olduğunu düşünüyorum doğum sırasının. büyük/ ortanca/ küçük/ tek çocuk olarak dünyaya gelmenin, davranışlarımızın, alışkanlıklarımızın, tepkilerimizin, düşüncelerimizin bir kısmının belirleyicisi olduğuna inanıyorum.

hatta son sınıfta "nitel araştırma yöntemleri" dersinde, final için araştırıp sonuçlandırmak istediğim konulardan biriydi. neden sonra, başka bir konu seçmiştim.

bu konuda bir şiir bile yazmışlığım varmış (şiir denilemez sanırım, belki manzum):

evin küçük çocukları,
ne yapsalar da
anne-babaları için
"en önemli" olamayacaklarını ne zaman fark ederler?

büyük çocuklar,
ilgiden bunalırken
bu yüzden belki de hep aileye bağımlı kalırken;
küçük çocuklar,
memnun olsalar da serbestliklerinden
hep taşırlar mı burukluğunu
birinci olamamanın?

tabi ki bir "alıntı defterim" de var

okumayı sevdiğim kadar, belki de daha çok, altını çizmeyi, işaretlemeyi, defterime not almayı da seviyorum.
yıllardır gazete, dergi, kitap, paragraf sorularından beğendiğim kısımları yazdığım bir defterim var.
Tuba Akyol'un (milliyetin cumaretsi ekinde yazardı eskiden) bir yazısından aldığım kesitler var paylaşmak istediğim. sanırım 5-6 yıl öncesinin yazısı:
sanatçılık da his tüccarlığı.
yazıla çizile aşk tükendi, öfke tükendi, umut tükendi,
geriye bıktırıcı bir tekrar kaldı.
göre, izleye, dinleye hayat sanatı, sanat hayatı ezber ediyor.
sanat da hayat da giderek daha sıkıcı oluyor.
...
bir daha hiçbir sabah işe gitmeyecek olsak gün boyu ne halt ederiz?
daha önce hiç ev görmemiş olsak nasıl bir evde yaşamak isteriz?
aşkı okumasak, izlemesek, dinlemesek nasıl severiz?
hiçbir şeye mecbur olmasak neyi seçeriz?