Cuma, Eylül 01, 2017

2017 ağustos ayı filmler (2) ve kitaplar (2) ve bir sezon da dizi

bu ay izlediğim filmlerden ilki hizmetçi. old boy'dan tanıdığımız koreli yönetmen chan-wook park'ın son filmi. 2016 yapımı olmasına rağmen, maalesef ülkemizde gecikmeli olarak vizyona girdi.
film üç bölümden oluşuyor, her bölümde hikayeyi başroldeki 3 farklı karakterden dinliyoruz. sürprizlerle dolu, insanı gerim gerim geren, çok farklı bir hikaye. ben çok etkilendim, bence her şeyiyle çok başarılı bir film.


bu ay izlediğim diğer film, bir başka koreli yönetmen kim ki-duk ustanın son filmi;
geçimini balık tutarak sağlayan kuzey koreli bir adamın hikayesi. güney kore'ye sınır bir kasabada yaşamakta olan bu balıkçının bir gün teknesi ağlara takılır ve güney kore'ye sürüklenir. orada sorguya alınır, epey sıkıntılar yaşar, sonra serbest bırakılır fakat bu sefer de kendi ülkesinde sorguya alınır ve sıkıntılar yaşar... sıkıcı bir konu gibi görünse de, sürükleyici bir film. iki ülke arasındaki (komunizmin tek tiplik, ve mahrumiyet şeklinde /liberalizmin bol seçenekli dünya markaları ve bolluk şeklinde imgelenmesi) farkı açıkça görebildiğimiz güzel bir film.


bu ay bir sezon da (on bölüm) dizi izledim. the handmaid's tale. kitabını duyduğumdan beri okumayı çok istemiştim ama okumaya fırsatım olmadan dizisinden haberdar oldum ve okumayı beklemeden izledim damızlık kızın öyküsü'nü.
tüyler ürpertici ve çok etkileyici. kurgu, kostümler, yaratılan atmosfer, oyunculuklar... 
doğurganlığın çok azaldığı bir dünyada doğurabilen kadınların eğitimden geçerek mevki sahibi ailelere damızlık olarak gönderildiği bir sistem... sistemin erkek egemen erk tarafından nasıl planladığı (ayrıntıları, seremonisi...) ve uygulandığı çok çarpıcı biçimde gözler önüne seriliyor. kalbim acıyarak izledim, ama, 2. sezonu beklerken ben biliyorum ki; hiçbir baskı sonsuza dek süremez. her diktatörlük kendi başkaldırısını hazırlar ve her ne olursa olsun çark bir gün elbette tersine döner...


ağustos ayının ilk haftası izmir'de tatilime devam ettim. o haftada ablamın kütüphanesinden dört anlaşma'yı okudum. kitap güney amerika bilgelerinin yaşam felsefesini içeriyor. 4 temel kural var mutlu bir yaşam için uygulamamız gereken:

*sözcüklerin gücü vardır
*hiçbir şeyi kişisel algılama
*varsayımda bulunma
*elinden gelenin en iyisini yap


ben çok keyifle okudum. ve fakat bu tarz kitapların sıkıntısı, okurken çok hak verdiğimiz şeyleri, kitap bittikten kısa bir süre sonra unutmamız, daha doğrusu yaşamımıza aktaramamamız...
4 anlaşmayı da hayatıma uygulayabilmeyi isterdim oysa...

bu ay okuduğum bir diğer kitap sınırlar
instagramda çok sık karşılaşıp merak ettiğim bir kitaptı. ablamın kütüphanesinde görünce, istanbul'a gelirken çantama attım;)
kişisel gelişim kitaplarına her zaman mesafeli olsam da, bu kitabı oldukça başarılı buldum.
3 kısımdan oluşan kitapta önce sınır kavramı güzelce anlatılıyor, ikinci kısımda yaşamda sınır sorunu yaşanan alanlar (aile, iş, çocuk, arkadaşlar...) ayrıntılı biçimde ele alınıyor ve son kısımda da sağlıklı sınırlar oluşturma konusunda yardımcı olacak yol haritası çiziliyor. ben severek okudum ve anne babalar başta olmak üzere sınır sorunu yaşayan herkese tavsiye edebilirim.


tüm bunlarla beraber, kitapla ilgili beni rahatsız eden noktalar oldu.
-en başında epey dindar ifadeler vardı, bu hoşuma gitmedi (bilimsel bir kitaptı sonuçta).
-çeviri iyi değildi (koridor yayıncılık 2009-ipek ibik)
-kadın yerine bayan, danışan (client) yerine müşteri kelimesi kullanılan yerler vardı. çok kulak tırmalıyordu.
-sayfa 212'de tokat atmanın 4 yaşında bir çocuğun içsel yapısını oluşturmasına yardımcı olabileceği cümlesi vardı. bu cümle çok tehlikeli. kitaptan çıkarılmalı. orijinalini bilmiyorum ama "tokat atma"nın soyut bir anlamda kullanıldığına, çevrilirken hata yapıldığına inanmak istiyorum. sırf bu cümle nedeniyle, velilerime önermekten çekineceğim...
-sonlara doğru yarım kalmış/yanlış tamamlanmış gibi cümleler vardı. velhasıl, kitabın yeniden bir editör gözünden geçmesinde yarar var diye düşünüyorum.