Cumartesi, Kasım 17, 2012

yedinci gün- ihsan oktay anar

bildiğiniz üzere işbu kitabı pek bir istemiştim ve çekilişten kazanınca pek bir mutlu olmuş, hemen okuyup bitirmek istemiştim.  gel gör ki, ancak bugün, üzerinden 2 ay geçtikten sonra, bitirebildim. pek çok defa başladım, araya başka başka kitaplar girdi, konsantrasyonumun güçlü olduğu zamanları kolladım vs.

kitap gerçekten güzel. öncelikle yazarın kelimeleri kuıllanırkenki ustalığına hayran kaldım. pek sevdiğim artık kullanılmamaya yüz tutmuş eski kelimeleri çok güzel kullanıyor, hikayeye yedire yedire. 
sonra yazarın ilginç, herkesçe bilinmeyen konularda bu kadar hakim olması, bir daha hayran bıraktırıyor kendine.

hikaye biraz karışık, aslında 3 bölümden oluşuyor ve tahmin edebileceğiniz üzere karakterler bu bölümlerde kesişiyor. çok fazla karakter var, anlatılanlar pek aşina olmadığımız şeyler. bu nedenle, okurken pür dikkat kesilmeye ve her oturuşta en az 30-40 sayfa okumaya özen gösterdim. yani uyumadan 5-10 sayfa okuya okuya anlaşılabilecek bir kitap değil, bana göre. 
haa, bunca özenime rağmen, hala da tam anladım mı emin değilim;) yine de zihnimde hoş bir tat bıraktığını biliyorum.

aslında kitabın kapağındaki tanıtım yazısı çok güzel özetlemiş kitabı:


"Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız."