Çarşamba, Ekim 26, 2011

teker teker everirken yakınlarımı..

ilk, ablamla başladı...
hayatta en çok sevdiğim insan bizden ayrılıp bir başka aile kurdu.
sonra çok yakınlarımdan, alişim..
ev arkadaşım sonra..
sonra çok yakınlarımdan, sevgim..
ve nihayet, yakında, şimdiki ev arkadaşım..
teker teker yeni bir ev kuruşlarına şahit oluyorum.
onlar adına çok mutlu olurken, bir kayıp duygusu yaşıyorum içimde bir yerlerde..
sanki, bir daha eskisi kadar yakın olamayacağımızı hissettiren bir şeyler...
allahım çok mutlu etsin hepsini, hepimizi.

the mongolian barbeque

yemeğe düşkün bir şahıs olarak, farklı kültürlerin yemeklerini denemeye açığım. lakin, bir meksika restoranı haricinde henüz böyle bir deneyimim yoktu (ne suşi, ne çin lokantası...).
nihayet, haftasonu beylikdüzü migrostaki moğol restoranına gittik. ve gerçekten güzel bir yemek yedik.
gitmediyseniz bile, vedat milor ve benzerlerinde görmüş olabilirsiniz. bir tabağınız ve isminizin yazdığı çubuğunuz oluyor. önce etinizi seçiyorsunuz (tavuk/ hindi/ dana/ kuzu) ve o tabağa belli bir gram o etten konuyor. üzerine sebzelerden dilediğiniz kadar seçip kendiniz koyuyorsunuz (havuç, brokoli, karnıbahar, kabak, biber, patlıcan, patates, soğan, sarımsak, mısır.....). ve onun da üzerine dilediğiniz sos ve baharatlardan dilediğiniz kadar ekliyorsunuz. sos ve baharat kısmında önerileriyle yardımcı oluyorlar. daha sonra bir küçük kaba da noodle alıyorsunuz ve yine üzerine dilediğiniz sos ve baharatlardan koyuyorsunuz. ve o tabağı aşçıya teslim edip masanıza geçiyorsunuz. aşçı onu kocaman bir mangalın, böyle yuvarlak sini/sac gibi yani, üzerinde karıştırarak pişiriyor. pişen yemek masanıza servis ediliyor. oldukça lezzetli ve fazlasıyla doyurucu bir yemek yemiş oluyorsunuz böylelikle.
afiyet olsun;)

psikolojik danışman kendi yaralarını saramazmış...

içimde bir yerlerde, bunun bir gün olacağını biliyordum esasen...
hakkıyla yaşan(a)mayan duygular, eninde sonunda insanın karşısına çıkar çünkü... geçiştirilmez hiç bir acı, baştan savılamaz...

10-11 yıl önce "tam" yaşamadığım yas gelip buldu beni 25 yaşımda... şimdilerde, her an çıkmak için fırsat kolluyor ben -yine- bastırmaya çalıştıkça...

bir sabah, kıytırık bir ehliyet sınavında, insanları babalarının bırakması/ beklemesi/ çıkışta alması, üniversite sınavımdaki yalnızlığımı hatırlatıyor birden... zaten ehliyeti bunca zaman geciktirmiş olmamı da babamın yokluğuna bağlıyorum ardından... canım feci yanıyor... büyüdükçe ihtiyacım azalır sanırdım oysa ben...

şimdilerde de kendi ailem olunca geçer sanıyorum...
"normal" bir ailem/ evim olunca hani... akşamları bir erkeğin geldiği....

belli ki bu da bir "zan" yalnızca...
en doğrusunun profesyonel yardım almak olduğunu düşünüyorum bu nedenle...