Cumartesi, Haziran 30, 2012

yalnız yaşamak üzerine- vol 2

bilmezler yalnız yaşamayanlar
nasıl korku verir sessizlik insana
insan nasıl konuşur kendisiyle
nasıl koşar aynalara 
bir cana hasret
bilmezler..


orhan veli


http://pinkket.blogspot.com/2011/09/yuzlesme.html

Çarşamba, Haziran 27, 2012

çengelköy- çınaraltı

geçtiğimiz haftalarda, bir cumartesi, çengelköy- çınaraltı'na gittik otistikler derneği ile. güzelce, huzurla kahvaltı yapalım, dinlenelim diye..

5-6 yıl önce gitmiştim ben ve çok çok sevmiştim. dingin ve sakin bir yerdi..

gel gör ki, bu gidişimizde hiç keyif alamadım maalesef.. 


evet, kalabalık ve biraz da gürültülü bir gruptuk, kabul ediyorum ama, tüm garsonlar bizden rahatsız olduklarını o kadar çok belli ettiler ki, biz de hiç rahat edemedik..

oysa ki, fethi paşa korusu'ndan, cevahir'e pek çok mekana gitmişliğimiz vardır ve çalışanlarla oldukça olumlu iletişim kurmuşuzdur hep...



zaten, sanırım, o tavırları yalnızca bize değildi. genel olarak sevimsiz ve özensizdi ortam.. çok telaş vardı, çok kalabalıktı, dışarıda yer bulmak neredeyse imkansızdı, garsonlar sürekli koşturuyor, siparişleri bile alelacele alıyordu...

önceden sevdiğim, aklımda iyi kalan bir mekanın bozulmuş olduğunu görmek üzdü beni.. belki de, bana o zaman çok güzel gelmişti bilemiyorum.. 
siz gittiniz mi yakın zamanda, sizin fikirlerinizi merak ediyorum???

ismek 15. genel sergi ve festivali



 geçtiğimiz haftalarda ismek'in geleneksel yıl sonu sergisi vardı.
(http://ismek.ibb.gov.tr/ism/haberler.asp?HaberReg=2354)

bildiğiniz üzere, ben de resim kursuna katılmıştım 1 yıl boyunca.

(hocamızın öğrencilerinin resimlerinden oluşan sunum- tersane konulu)

bu nedenle, elbette, sergiyi de kaçırmak olmazdı;)
son gününde yetiştim bu sergiye de!
oldukça profesyonel, bir fuar gibi, özenli ve kursları iyi tanıtan, başarılı bir sergiydi. umarım gezmeye gelenleriniz olmuştur.
gelemeyenler için, telefonumla çekebildiğim kadarıyla, fotoğrafları paylaşayım:






(bu da benim eserim:))






Pazar, Haziran 24, 2012

son zamanlarda izlediklerim

filmler:

a film with me in it:
dün akşam evde izledim. oldukça komik, beklenmedik ve eğlenceli bir kara komedi.



moonrise kingdom:
http://pinkket.blogspot.com/2012/06/moonrise-kingdom.html yazımı yazdıktan 3-5 gün sonra izledim hemen. ve çok çok sevdim. naif, son derece özenli ama bir o kadar sade.. çocuksu, nostaljik, doğal, gerçek.. çocuk oyuncular çok iyi. hele ki başroldekiler:


özellikle de erkek oyuncu, geleceğin natalie portman'ı bence. hatırlarsanız henüz 12 yaşındayken leon the professional'da nasıl bir performans sergilemişti...
pek sevgili tilda swinton var bir de filmde, ufacık rolü de olsa..

aşk tesadüfleri sever:
filmini izledim bir de ne hikmetse.. vizyona girdiği dönem nasıl bir klişe yumağı olduğunu anlamıştım ve hiç dikkatimi çekmemişti zira.. ön yargımda ne denli haklı olduğumu kanıtladı film bana izleyince.. çok basit, çok özensiz ve yoğun bir duygu sömürüsüne sahip (bunca sevmememe rağmen son sahnede ağladım mesela)..

intouchables:
çok keyifli, biraz hüzünlü, sade ve çok başarılı bir yapım.


oyunlar:

ekmek parası- oyunbaz:
ikinci kat'ta "yalnızlar kulübü" nü izleyip pek bir sevdikten sonra, (http://pinkket.blogspot.com/2012/05/yalnzlar-kulubu-ikinci-kat.htmlorada oynayan bir başka oyuna gitmeye karar verdik.
geçtiğimiz hafta, alman yazar gesine danckwart'ın ekmek parası'nı izledik:
yine modern insan ve sorunlarına odaklanan, 5 farklı birey ve 5 farklı hayat üzerinden akan bir oyun. fakat, bazı şeyler havada kalmış, tam oturmamış gibi geldi bana...

parti- ekip tiyatrosu:
ve bu akşam da mecidiyeköy sahne hal'de cem uslu'nun yazıp yönettiği "parti" oyununu izledik.
temposu çok yüksek, 8 kişilik ve 2,5 saatlik 2 perde bir oyun! çoğu zaman komik, pek çok yerde insana dair tespitleri güçlü, başarılı bir oyun bence. lakin, çok çok uzun be azizim, el insaf!!
zaten, bildiğiniz üzere, "modern" tiaytrolar genelde, basık, havasız ve rahatsız sahnelerde icra ediliyor. çıkışta benim başım ağrıyordu sıcaktan ve oksijensizlikten, "uyarmadı" demeyin;)


Cumartesi, Haziran 23, 2012

tanıdığım ilk blog yazarı güzel insandan...

http://wasowsky.blogspot.com/2011_08_01_archive.html

günaydın sayın seyirciler:)

sizlerle bu ara, her nedense, sıklıkla aklıma gelen bir çocukluk anımı paylaşmak istiyorum.
ablam ve ben küçükken bir kuşumuz vardı. adı da "mavican"dı, annem "tony" derdi, biz de "anne o köpek değil, kuş" derdik. cevap olarak "o zaman tüylücan diyim" derdi, yine "tony" demeye devam ederdi :)


neyse,
işbu ismi meçhul kuşumuz son derece evcildi, kafesinin kapısını hiç kapatmazdık, canı ne zaman isterse çıkar uçardı evde, hafta sonları aile kahvaltılarımıza eşlik ederdi masada, omzumuzda takılırdı saatlerce vs vs.
aaa, tabi bir de elbette konuşurdu! "canım, tony, mavikuş, kuşum" gibi kelimelerin yanı sıra en çok da ve en güzel şekilde "ezgi" derdi.

fakat kuşun ablamı daha çok sevdiğine dair çeşitli bulgular söz konusuydu. 
misal, kendimizce bulduğumuz bir oyun vardı:

kuşu sandıklı divanın sandığının tam ortasına bırakır, ablamla ikimiz de divanın bir kenarına geçer kuşu öpücüklerle çağırırdık. o da her zaman ablama doğru koşardı:)

tüm bu ilginç anıların içinde en saçma olanı ise şuydu:

ablam kuşun kendisini daha çok sevmesine rağmen, kendi ismini söylememesine bozulur "bence beni ezgi sanıyor" diye yorum yapardı :D

Perşembe, Haziran 21, 2012

öğlen kocasinan'da tavuk dönerimi yiyip, akşamına cahide'de eğlenme potansiyeline sahip bir insanım!!

:)
ev arkadaşım evleniyor (yine:)) bildiğiniz üzere.
bu münasebetle, salı akşamı 5 kız cahide'ye gittik ve "bekarlığa veda partisi" yaparak çook eğlendik.


öncelikle, mekan muazzam! 
ilk gidişimdi benim ve girdikten sonra yaklaşık yarım saat dekora kilitlendim. kafamı kaldırıp her yeri inceledim..
daha adımınızı atarkenden başlayıp orayı terk edene kadar kendinizi özel ve çok iyi hissettiren bir ilgi söz konusu (sıkmayan cinsten;))
şovlar, garsonların ilgisi, drag queen'ler, sunumlar, kokteyller çok başarılı.
bizim gittiğimiz akşam selami şahin sahne alıyordu. şarkılarını bu kadar sevdiğimi ben de o gün öğrendim:)


gerçekten eğlendirmeye odaklı bir mekan kısacası.


en az bir kere gidip görün derim;)

aynı gün bir blog yazarımız daha oradaymış bu arada;)

ayrıca bkz:

Çarşamba, Haziran 20, 2012

çalışmak çok zor (muş)

öyle garip ki iş hayatı!
hep derlerdi de bu kadarını beklemezdim ben..
"ne oluyor ki? öğrenciyken gayet mutlu, eğlenceli tipleriz de mezun olunca niye canavarlaşalım" diye düşünürdüm.
lakin, işin rengi öyle değil imiş maalesef..
kaldı ki, bildiğiniz üzere, devlet memuruyum ben. yani öyle "yükselme/ kariyer/ patronun gözüne girme/ yerini sağlama alma"  gibi özel sektör kaygılarından tamamen uzak bir iş yerinde görev yapıyorum..
öyle çok kalabalık da değil, 10 kişilik kurum. 
aman aman ağır ya da çok yoğun bir iş de değil..


ama görseniz, bir huzur bulamıyoruz...
çok canım sıkılıyor bu duruma...
"nedir yani? niye?" diye soruyorum, "ne derdimiz olabilir birbirimizle?"
cevap bulamıyorum, çözüm göremiyorum...
çalışan tüm insanlara kolaylıklar diliyorum.

Pazartesi, Haziran 18, 2012

kalan 20. yıl konserleri- karadeniz gecesi

bildiğiniz üzere, geçtiğimiz hafta harbiye açık hava'da, bu toprakların kültür mirasına derin katkıları olan kalan müzik'in 20. yıl konserleri vardı.
ben de dün akşamki karadeniz gecesi'ne katılma fırsatı buldum ve oldukça keyifli bir gece yaşadım.

konser başlamadan önce, 20 yıllık yolculuklarını gösteren videoyu izlerken, farklılıkların nasıl da zenginlik olduğunu, her yörenin, her halkın müziklerinin, kültürlerinin, dillerinin, yaşam biçimlerinin ne kadar da değerli olduğunu, bir kez daha fark ettim.
barış'ın neden bu kadar zor olduğunu bir kez daha anlamakta zorlandım...

sonra, sahneyi fuat saka ile paylaşan "the shin" isimli gürcü asıllı grubu ilk defa dinledim ve hayran kaldım!

sonra, karmate'yi canlı canlı dinleme fırsatı buldum ve hep adını duyup da henüz dinlememiş olduğum marsis'le tanıştım. onları da çok sevdim.

ve elbette bolca horon vardı (öğrenmeli muhakkak!!!!).

sonra, niyazi koyuncu'yu canlı canlı dinledim kazım koyuncu'nun anısına...

apolas lermi ile tanıştım. 
"seçim zamanı" şarkısının klibini paylaşmayı isterdim fakat internette bulamadım. bir benzeri için:


konser karadeniz'e dair olunca, bolca isyan da vardı elbet! o muhteşem doğalarına dokunulmasına verdikleri haklı tepkiyi hep beraber destekledik: 
"dereler özgürdür/ özgür akacak".


Pazar, Haziran 17, 2012

otizm, var oluş vs.

sanırım, bir otistikte beni en çok etkileyen şey, "hayat gaile"lerinin olmayışıdır.

yani şöyle,
biz yaşamımız boyunca didiniriz, bir şeyler yapmaya çalışırız, başarılı olmaya, iyi yerlere gelmeye, iyi şeyler yaşamaya çalışırız, pek çok şeye değer veririz, yaşadıklarımızın anlamlı olmasını isteriz..
belli kurallarımız, normlarımız vardır...
okuruz, meslek ediniriz, çalışır para kazanırız, ev, araba alırız, evleniriz, çocuk yaparız... ve tüm bunları yapmamız gerektiğini sanırız... hayatın "bunlar" olduğunu yani...



fakat, bir otistikle yakın temasa geçince ve hiç de böyle dertlerinin olmadığını gözlemleyince tepetaklak oluyor bazen iç dünyam... kendi "var oluş kaygım"la yüzleşiyorum, var oluşumuzu sorguluyorum, anlamlılık duygum azalıyor.. el yordamıyla oluşturduğumuz, aslında doğada olmayan ve fakat ölümüne bağlı olduğumuz normların gerçekliğini düşünüyorum..

hayatın, aslında, sandığımızdan daha farklı bir şey olabileceği geçiyor aklımdan.

Cumartesi, Haziran 16, 2012

simidin çıtır mı olsun abla yumuşak mı?


sattığı tek çeşit ürünü bile çeşitlendirmeye çalışan simitçi,
yaşama sevinci veriyorsun sen insana!

Pazartesi, Haziran 11, 2012

psikolojik danışmanlık- yeniyetme meslek- zamanla iyileşecek


bir ruh sağlığı çalışanı olarak, zaman zaman dibe vurduğumu hissetsem de, kendim bile ruh sağlığı uzmanına gidemezken, mesleğime inancımı nasıl koruyabilirim?


sadece zengin’in satın alabildiği bir hizmet olan mesleğime..

Cuma, Haziran 08, 2012

mim 5

sevgili deep mimlemiş beni.
kendisine teşekkür ediyor ve hemen mim'e geçiyorum;)

mim'in konusu:
"İçinizdeki sesi dinler misiniz?"

hımmm, şimdi yazar burada "iç ses" derken tam olarak neyi kast etmiştir?
neyse, "kelimelerin anlamları ve çağrıştırdıkları kimse için aynı olamaz zaten" diyerek, kendi anladığım kadarıyla durumumu açıklayayım:

benim zihnim çok karışıktır. hem de mütemadiyen.
"ezgi'yi nasıl bilirdiniz?" diye sorulunca "kararsııızzz" denilecek kadar. en baskın özelliğim, sürekli aklımdan bir şeyler geçmesi ve fikirlerimin değişebilmesi, sanırım..


yani anlayacağınız, yoğun bir iç sesim vardır ve bittabi onu dinlerim (başka neyi dinleyebilirim ki- kendimizden beslenmiyor muyuz en çok?).

bu güzel konulu mim'i cevaplamak isteyen herkese armağan ediyorum ben de;)

Perşembe, Haziran 07, 2012

güzel bir evim olsun


yazımda da bahsettiğim üzere, güzel bir ev özlemindeyim bu ara..
dekorasyon ile ilgili siteleri, blogları ve dükkanları gezdikçe iyice depreşiyor bu isteğim.
bildiğin mutsuz oluyorum "benim evin niye böyle değil" diye, "ne zaman güzel bir evim olacak" diye..
çok yersiz ve biraz da saçma düşünceler farkındayım ama ara ara geliyor işte böyle:


söylesenize ama, çok güzel olmaz mıydı, bu tarz bir evim olsaydı? pembe, beyaz, renkli ve iç açıcı..


Cumartesi, Haziran 02, 2012

moonrise kingdom

bildiğiniz üzere, ikinci üniversite kapsamında ik yönetimi okuyorum aöf'de. 
ilk yılım, bu hafta sonu da ilk finallerim.. 
insan hiç değişmiyor. 26 yaşındayım ve iki haftadır, yıllardır olduğu gibi, ders çalışmamak için ya erkenden uyku bastırıyor ya hiç olmadığı kadar kitap, uykusuz vs okuyasım geliyor ya internette zaman geçiriyorum saatlerce... 
bir yandan da suçluluk duymayayım diye, ağırlıklı olarak evdeyim, biraz fedakarlık yapıyorum gezmelerden..

neyse, sınavlar çok da önemli değil esasen. 
yıl boyunca sergilere, filmlere, oyunlara, konserlere indirimli girdim ya, daha ne isterim. (her yerde öğretmen indirimi olmuyor zira)



tabi bu arada, ca'nım cannes açılış filmi gelmiş vizyona, hem de ca'nım edward norton'lı, 2. haftasını oynuyor hem de. hala izleyemedim, yanarım yanarım ona yanarım.
neyse, sınavlardan sonra artık, çok sıkı çalışıyorum çünkü, bildiğiniz gibi değil!!!

fragmandaki güzel, fransızca şarkıyı da paylaşayım da, sıkı çalışmama döneyim derhal :)

Cuma, Haziran 01, 2012

kadın olmak vs vs

kadın olmaktan sıkıldım.. kadınlığın getirdiği düşünce sisteminden, karmakarışık kafamdan..
her şeyi düşünmekten, irdelemekten, her şeye anlam bulmaya çalışmaktan...

bu ara yeni takıntım, ev ve eşya..
bir böyle hevesleniyorum, güzel kanepe, halı alayım, güzel evim olsun diyorum. diyorum yaşadığım yer önemli..
bir şeyler alıyorum, ya da dekoru değiştiriyorum mesela. bakıyorum sonra, kendi kendime didiniyorum saçma sapan aslında... nedir yani "ev"?
ardından hemen, anlamsızlaşıyor gözümde, ne fark eder diyorum, sahi ne fark eder, akşamdan akşama uğradığım bir yer ev... sıradan çekyat olsa ne olur, en moderninden koltuk olsa ne olur?


erkek olsam, işten gelip atsam kendimi televizyon/ bilgisayar/ ps karşısına, dışardan yemek söylesem... ev, düzen, temizlik gibi şeyler zerre umrumda olmasa..
hiç böyle gelgitler yaşamasam..
daha net olsa hep kafam ve daha umarsız..