Çarşamba, Aralık 10, 2014

hafta sonu- çalışan insanın oksijeni

cumartesi günü birkaç parça mevsimlik ihtiyacımız için bir alışveriş merkezine gitme gafletinde bulunduk hayatımdakisevgiliinsan'la. malum, hava yağışlı. dış mekan aktiviteleri hava muhalefeti nedeniyle kısıtlı, e alınması gerekenler de var... ve fakat, aman allahım! bir saat bile geçmeden kendimizi nasıl dışarı atacağımızı bilemedik. yoğun ışık, ses, havasızlık ve kalabalık... 
bir zaruret halinde bile tahammül edemezken, onca ses ve ışık bombardımanı altında insanların nasıl keyif ala ala saatlerce gezebildiğini anlamakta gerçekten zorlanıyorum. ben alışveriş merkezlerinde çoğu zaman beynime tecavüz ediliyor gibi hissediyorum! 

verimsiz bir cumartesiden sonra, pazar günü, otistikler derneği'nin organize ettiği "sivil toplum duyarlılığı sempozyumu"na katıldım mimar sinan üniversitesi'nde. sosyal medyadan takip ettiğim sedef erken'i ve irem afşin'i tanımak çok memnun etti beni. notlar aldım onlar ve diğerleri konuştukça. 



bir kez daha, gelişmiş bir ülke için en çok da yüksek ahlaklı vatandaşlara gereksinim olduğunu ayrımsadım. ahlaklı; yani, kendinden öteye geçebilen, herkes için demokratik ve iyi olanı düşünebilen, kendi dışına çıkarak bir başkasına yardım edebilen evrensel ahlak ilkelerine sahip vatandaşlar... 
"hangi sivil toplum kuruluşunda gönüllüsünüz?"ün cevabının her vatandaş için olduğu bir ülke... ve tabi, sosyal devlet anlayışı gereği, herkesi farklılıklarıyla sarabilen bir devlet ihtiyacını duyumsadım yine. metrobüs köprülerinde dilenmemeliydi bedensel engelliler, halkın verdiği 3 kuruş sadaka ile değil, hijyenik ortamlarda devletin bakımıyla yaşamını sürdürebilmeliydi!
....
sıkıntıları çözmeye tek başımıza gücümüzün yetemeyeceğini ve ancak, bir araya gelirsek sesimizi duyurabileceğimizi tekrardan anladığım, hem öfkelenip hem umutlandığım güzel bir gündü...

velhasıl, bir hafta sonu daha yaklaşırken, size benden öneri:
hava kötü diye kendimizi alışveriş merkezi denen o boğucu ve yorucu yerlere sıkıştırmayalım. onun yerine sergi veya müze gezelim, şehrimizde hala yıkılmamış olan sinema salonlarında film izleyelim, sıcak evimizde yayılıp kitap okuyalım, arkadaşlarımızla evlerde toplaşalım, mesleğimiz ya da kişisel gelişimimizle ilgili etkinliklere katılalım mesela.

benim gezmek istediğim sergiler:
100 yıllık aşk- istanbul modern
işte benim zeki müren- yapı kredi kültür
miro- sakıp sabancı müzesi
şimdiki zamanların güncesi- galeri eksen
borusan contemporary- perili köşk

izlemek istediğim vizyondaki filmler ise:
interstaller- christopher nolan
the cut- fatih akın
miss julie- liv ullman
yağmur kıyamet çiçeği- onur aydın

bunlar da yeni aldığım sevgili kitaplarım: