Pazar, Ağustos 26, 2012

orta avrupa gezim: yeniden viyana!!! (son:))

budapeşte'de geçirilen 2 günün ardından, son günümüzü de viyana'da geçirmek üzere yollara düştük son bir kez..



sisi müzesi vardı daha gezilecek, çikolatalar vardı daha alınacak ve en önemlisi:
grupta 2 tane psikolojik danışman vardı ve viyana'ya gidip freud'un evini görmemek bittabi olmazdı;)

neyse ki bu sefer yolumuz kısaydı. yine de müzeler kapanmadan yetişebilmek için çok geç olmadan çıktık yola. gel gör ki, grubumuzdaki birtakım kendini bilmezler (!), viyana'ya bir saat kala gördükleri muazzam karting alanından pek etkilendiler ve arabayı sağa çekiverdiler.
biz de öyle bir psikolojik baskı yaptık ki, sadece ne var ne yok diye bakmakla yetindiler.
oysa binecekleri için çocuklar gibi şendiler:


velhasıl, yolumuza devam ettik. viyana'ya varınca her birimiz içimizde kalan etkinliği yapmaya koyulduk.
ben ve meslektaşım olan sevgili arkadaşım, sigmund freud'un uzun yıllar yaşadığı, çalıştığı ve yıllar sonra kızı anna freud'un müze haline getirdiği evi ziyaret ettik.


kitapları, mektupları, fotoğrafları, antika koleksiyonu, ünlü "kanepe", videolar, kütüphane...


her şey çok güzeldi.


ingilizce anlatımlı dokümanımızla oda oda tek tek her şeyi hikayesiyle öğrenmek çok keyifliydi. 

veee işte,  sonra havaalanı ve dönüş.
her güzel şeyin sonu vardı...



orta avrupa gezim: bratislava ve budapeşte!!!

bir gece dresden'de konakladıktan sonra, sabah yine düştük yollara. bu sefer istikamet budapeşte idi. 



budapeşte'ye giderken bratislava'da (slovakya'nın başkenti) da 2 saat kadar zaman geçirdik.

(tuna nehrine bakan ben:))

epey değişik heykellerle karşılaştık gezerken:




bratislava'da bir de şenliğe denk geldik:


sonrasında da budapeşte'ye vardık!


açıkçası, budapeşte benim için biraz "kayıp" geçti. zira, gezimizin sonlarına geldiğimizden hem fiziksel olarak çok yorulmuştum hem de zihinsel olarak doygunluğa ulaşmıştım. 


yani artık tarih, mimari, bina vs. dikkatimi çok çekmemeye başlamıştı; dünyanın en güzel köprüsü ya da katedrali çıksa karşıma "ee çok benzerleri vardı bunun" diyecek durumdaydım maalesef.

(kahramanlar meydanı)


budapeşte oldukça turistik ve kalabalık bir şehir. çok fazla türk ve dolayısıyla dönerci var:)

(şehir hem nazi hem ruslar tarafından çok zarara uğratılmış, çok kayıp vermiş... bunun izlerinin yansıdığı müzeler, anıtlar görmek mümkün..)


tüm gezdiklerimiz arasında bize en yakın olan ülke sanırım.. nasıl desem, tam bir avrupa şehri gelişmişliğine sahip değil gibi geldi. en çok da şehrin kalkınmışlık düzeyi, yaşayanların sosyo ekononik konumu açısından tabi..


kalinka adında votkası ünlü, bir de yer altı su kaynaklarıyla. 


ve elbette şehri ikiye bölen tuna nehri ile! tuna nehri üzerinde buda ve peşte'yi birbirine bağlayan 5 adet güzel köprü var ve şehir gece aydınlatmasıyla ünlü. bu konuda gerçekten çok başarılılar! gece nehirde mehtap turu yapmayanı dövüyorlar!:)
işte fotoğraflar:




ayrıca sziget festivaline denk geldik, ancak, katılmaya zamanımız yoktu maalesef.
onun dışında biz de elimizden geldiğince gezdik gezdik gezdik.