Çarşamba, Ağustos 18, 2010

benimannemcanımannem



önceden de yazdığım gibi; annem, ilginçtir.


farz-ı misal;


bizim evin artık darbuka ve tefi var.


çünkü;


memleketimizin evhanımı 25-55 yaş kadınları gibi küçükaltın, euro vs. günü değil de,


darbuka+tef günü yapar bu zat-ı muhterem.



akşamları da "suduko" dediği sudokularını çözer durur.




halet-i memure

(evet, cumhuriyet dönemi romanları karıştırdım bu ara)
hükümet vazifesine girdiğimde, beni pek şaşkınlığa uğratan ilk şey; çalıştığımız vilayet hudutları dışına çıkacak olduğumuzda, bağlı bulunduğumuz müdürlüğe bunu bildirme (ve hatta bildirmekten de öte, bu hususta izin alma) gerekliliği idi.
yani, silivri serbest ama izin almadan tekirdağ yok.
iyi de insan cuma ya da cumartesi günü, ertesi gün için sapanca, kıyıköy, kartepe vs. planı yapamaz mı aniden?
"memur" dediğin ille düz dümdüz bir insan mı olmalıdır?

hemen bitsin: yaz mevsimi


yaz mevsimini seven insanları anlamakta zorlanıyorum.

bence sevilesi pek yanı yok çünkü.

izmir (ve esasında memleketin pekçok şehri) sıcaktan kavruluyor, nemden bunalıyor.

hal böyleyken, içimden gezmek, dışarı çıkmak vs. gelmiyor. yazın yapılabilecek tek aktivite, denize girmek, yüzüp eğlenmek.

denizde geçirilmeyen tüm günler ise boş, keyifsiz geçiyor. sıcak enerjimi emiyor, üzerime atalet çöküyor, günlerimin faydasız geçmesi de beni çok üzüyor.

insanlardaki yaz sevgisi, sanıyorum, çocukluktan kalma birşey. "yihuu! tatil!" diyor içlerindeki 9-10 yaş. sanıyor ki, okul yok, ödev yok, oh ailecek tatile gidilecek, aile büyüklerine köye gidilecek, denize girilecek, hava kararana kadar sokakta oynanacak vs.