Pazar, Ağustos 25, 2013

hiç canı yananla yanmayan bir olur mu?

"Ali İsmail


Yıl 1974. 6 yaşındayım. Yaşadığımız şehirde tv yayınları daha yeni başlamış. Haftada 3 gün birkaç saat yayın var. Esasen televizyona da hiç ihtiyaç duymadığımız yıllar. Sokakta oynuyoruz, telden arabalar yapıp mutlu oluyoruz. Bir akşam misafir geliyor eve. Çocuklarını getirmemişler. Kadınlar bir tarafta erkekler bir tarafta sohbet ediyorlar ve ben çok sıkılıyorum. Televizyonda da açık oturum. “Başka televizyon açın!” diye vızırdamaya başlıyorum. Tahmin edebileceğiniz gibi başka televizyon yok. Mızmızlanmam bağıra bağıra ağlamaya ve misafiri tacize dönüşüyor. Erkek misafirin kalçalarını elliyorum ve karşılığında babam beni 2 kolumdan tutup yere fırlatıyor. Önce salonda bir sessizlik, ardından annem beni içeri odaya götürüyor. Çok gururum inciniyor, çok canım yanıyor. Ağlayamıyorum bile.
Aynı yılın yazı. Babam elinde gazete ve ekmekle eve geliyor bir akşam. Ben ekmeğin ucunu koparıp ağzıma attığım anda abim elindeki gazeteye bakıp “Savaş çıkmış” diye bağırıyor. Ağzımda lokma büyüyor büyüyor büyüyor. Yutamıyorum. O yaz hayatımız gece karartmalarıyla geçiyor. Gazetede gördüğüm Kıbrıslı insanlar hep ağlıyor. Annemler ağlıyor. Komşularımız ağlıyor. 6 yıllık aklımla ne olduğunu tam anlayamıyorum ama birilerinin canı yanıyor, biliyorum.
Yıl 1978. İlkokul 4.sınıftayım. Çok disiplinli, sert bir öğretmenimiz var. Bir sabah her zamankinden daha farklı bir sinirle giriyor sınıfa öğretmen. Beni tahtaya kaldırıyor. Problem çözeceğim. Çalışkan bir öğrenciyim ama el kadar çocuğum ve tepemde burnundan soluyan bir adam var. Yanlış yapıyorum işlemi. Tebeşir tozuna bulanmış bir el suratımda patlıyor. Çok gururum inciniyor, canım yanıyor. Ağlamadan usulca geçip oturuyorum yerime.
Aynı yılın hatırlamadığım bir ayı. Bahçelievler’de bir öğrenci evinde öldürülen 7 gencin haberi düşüyor bir gün gazetelere. Memleketi çok sevdiğine inanan birileri memleketi yeteri kadar sevmediklerini düşündükleri öğrencilerin evini basıp 7 genci telle boğarak öldürmüş. Yine ne olduğunu tam anlamıyorum ama telle boğulmanın nasıl bir şey olduğunu hayal etmeye çalışıyorum. Canları çok yanmıştır, tahmin ediyorum.
Yıl 1981. 13 yaşındayım. Mahallede benden yaşça küçük bir çocukla hiç anlaşamıyoruz. Hep tartışıyoruz. Büyük olmanın verdiği avantajla baskı kurmuşum çocuğun üstünde. Benden korkuyor. Bir gün tartışma ileri gidiyor ve göğsünden itiyorum çocuğu. Koşa koşa benden bir hayli büyük abisi geliyor yanımıza, tekme tokat dövüyor beni arkadaşlarımın önünde. Çok gururum inciniyor, canım yanıyor. Hırsımdan ağlayamıyorum.
O yıllarda hiç haber düşmüyor gazetelere. Tırnakları söküle söküle, vücutlarına elektrik verile verile öldürülen insanların hikayelerini çok sonra okuyoruz. İnsanların canı yanmış, yıllar sonra bunu hissetmeye çalışıyoruz, beceremiyoruz.
90’lar. Delikanlıyım. İçim çağlıyor. Benim gibi insanlarla tanışmak istiyorum. Aşık olmak istiyorum. Sevişmek istiyorum. Sizler için lafı bile edilmeyecek kadar sıradan minik bir sosyalleşme yaşarım umuduyla sizlerin hiçbir zaman almak zorunda olmadığı riskleri alarak sahilin ıssız ve karanlık bir bölümünde dolaşıyorum bir akşam. Ellerinde kalaslarla kalabalık bir grup çıkıyor aniden karanlığın içinden. Maltepe Ülkü Ocakları’ndan geldiklerini ve sahili bizlerden temizleyeceklerini söyleyip saldırıyorlar herkese. “Yapma” diye yalvarıyorum 17-18 yaşlarında eli kalaslı bir çocuğa. Hiç darbe almıyorum ama çok gururum inciniyor, çok canım yanıyor.
Aynı yıllarda Kürt köylerinde köylülere b.k yediriliyor. Bir cemseye bindirilip götürülen insanlar bir daha hiç dönmüyorlar köylerine. Yıllar sonra asit kuyularından erimiş kemikleri çıkarılıyor çoğunun. Çok zulüm var, çok canı yanıyor herkesin.
Yıl 2013. 10 Temmuz günü üzerinde yeşil tişörtü, yüzünde sümbül gibi bir gülümsemeyle gencecik bir çocuğun fotoğrafıyla uyanıyorum sabah. Öldürmüşler Ali İsmail’i. Döverek öldürmüşler. Odunlarla, tekmelerle yumruklarla öldürmüşler. Ekranda Ali İsmail’in yüzüne dokuna dokuna ağlıyorum. Çok canım yanıyor. Ben sizi de çok iyi tanıyorum. Sizin de canınız yanıyor biliyorum. Gözlerinizden anlıyorum. Çok kolay çünkü ayırt etmek. Hiç canı yananla yanmayan bir olur mu?"

"...
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge?
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe
..."