Salı, Şubat 14, 2012

başucumda müzik- kürşat başar

yazdığım gibi, yeni kitap arayışım için ev arkadaşımın kitaplığına başvurmuştum. ve böyle rahatça okunan, akıp giden bir kitap isteyince, bu kitabı önermişti arkadaşım.
dün gece bitirdim kitabı.
gerçekten de, keyifle okunan bir kitap.
1950'lerden 60'lara uzanan demokrat parti iktidarı dönemi konjonktüründe bir aşk hikayesi konu ediliyor romana. zaman zaman insana "yok artık" dedirten tesadüflerle gelişen, "bu kadarı zaten ancak romanlarda olur" dedirtecek kadar büyük bir aşk...



güzel sözler söylemiş kürşat başar, güzel tespitlerde bulunmuş. işte bunlardan bazıları:

* gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/hiçbir yere gitmiyor. (e. cansever)

* birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın.

* politika bana göre bu ülke için bir şeyler yapmaktan çok kendileri için çalışa, kendi aralarındaki oyunlarla uğraşan ve bunun için pek çok şeyi göze alanlara göreydi. ben politikacıların iyi bir şey yapacağına hiçbir zaman inanmadım.

* bu oyunun bir kerelik olması ve bütün acemiliğimize rağmen bir şans daha verilmemesi beni hep incitir...
büyük bir haksızlık değil mi bu?
karşımıza çıkan her yol ayrımında bir seçim yapmak, bir inden vazgeçmek, birilerinden ayrılmak, ötekini seçersek ne olacağını hiç bilmeden, yalnızca düşünerek ya da içimizden gelen sesi dinleyerek (çoğu zaman o da başkalarının sesi tabi) sağa değil de sola gidivermemiz, bu sıradan seçimlerle bütün hayatımızı belirlememiz tam bir saçmalık değil mi?

* insan kendisi için yılların geçtiğini kolay kolay anlamıyor. yaşlanmanın, ölümün başkaları için olduğunu sanıyor.
sanki beyaz bir kağıda çizilmiş resmimizin üzerine sürekli ince şeffaf bir kağıtla bir yenisi konuluyor, her ince yaprakta belki küçük bir çizgi, belli belirsiz bir kıvrım var ama öylesine yavaş yavaş değişiyor ki, yılların geçtiğini, o yüzün değiştiğini fark edemiyor insan.

* ne olursa olsun hayatını durdurma! durup hayata bakmaya başladığın zaman yaşamak zordur.

* hayatta insanın başına gelebilecek en kötü şey, doğruları bilip yanlışları seçmek istemesi midir?
belki ondan da kötüsü, yanlışları seçmek istediği halde doğruları seçmek zorunda kalmasıdır.

* insan hayatında sözcüklerden çok kullanılan ne var?
onun için sözcükler eskidir, yıpranmıştır, kirlidir.
içleri hep, yüzyıllar boyu ortak anlamlar oluşturan şeylerle doldurulmuştur.
onları alıp yeniden, sizinle bir başkası arasında, yalnız ikinize ait çağrışımlarla dolu, yalnız ikinizin tam olarak ne anlama geldiğini bildiğiniz sözcüklere dönüştürmek neredeyse imkansızdır.

* aslında her şeye anlam veren zamandır.
eğer zamanı çabucak geçirebilmeyi ya da istediğimiz kadar uzatmayı başarabilseydik hayat eşsiz olurdu.

* tembel, umursamaz, zamanın geçişine aldırmadan, zamanın henüz, her an, ne yaparsak yapalım kaybedilen ve bir daha asla geri getirilemeyen bir şey olduğunun, dünyadaki en değerli şey olduğunun farkında bile değilken, hiçbir şeyi tasarlamaya, karar vermeye, düşünmeye, kaygılanmaya gerek yokken, akşam uykularının derin uyunduğu, gerçekle düşün henüz birbirinden ayrılmadığı, sabahları uyandığımızda bir bardak sıcak taze sütün kokusunu duyduğumuz ve aynı o süte benzeyen denizin ışıklı örtüsüne baktığımız günler....