Çarşamba, Ağustos 31, 2016

2016 ağustos ayı filmler (2)

2 aylık yaz tatilimin ilkinde 7 film izlemiştim. bu ay ise sadece 2 film izleyebildim. zira ağustos ayının çoğunu izmir'de annemle, ablamla geçirdim. kendi ev düzenim olmayınca ne kitap okuyabiliyorum ne film izleyebiliyorum ben. ama olsun, bolca dinlenerek, gezerek ve yüzerek geçirdim bu ayı. az şey mi!?
hem sadece 2 film izledim evet, ama, 2'si de son derece önemli filmler bana kalırsa...

spotlight

film
"Tom McCarthy tarafından yönetilen ve McCarthy ve Josh Singer tarafından yazılan 2015 yapımı Amerikan drama filmi. Film ABD'deki en eski sürekli olarak kullanılan araştırmacı gazete birimi The Boston Globe'un "Spotlight" takımını konu ediniyor. Gerçek Spotlight Takımının hikayesinden uyarlanan filmde The Globe 2003 Halka Hizmet için Pulitzer Ödülünü kazanmıştı. Filmde Mark RuffaloMichael KeatonRachel McAdams, John Slattery, Stanley Tucci, Brian d'Arcy James, Liev Schreiber ve Billy Crudup gibi yıldızlar oynamaktadır."



diye tanıtılıyor.



katolik rahiplerin çocuklara yönelik cinsel tacizlerini ve 
bunun boston başpiskoposluğu tarafından gizlendiğini konu alıyor film. kilisenin el birliği ile nasıl da korunmaya çalışıldığını görmek, dünyanın her yerinde iktidar ve güce karşı savaşmanın ne denli meşakkatli bir yol olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
ve dünyanın neresinde olursak olalım, hiçe sayılanın hep yoksulların ve çocukların olduğu gerçeğini de...
çığlık atası, isyan edesi geliyor insanın filmi izlerken. tıpkı  Michael Rezendes in filmin sonlarına doğru yaptığı gibi...


"hemen şimdi haber yapmamız gerek!
ne var, neden tereddüt ediyoruz?
zamanı geldi!
haberleri vardı ve çocuklara bunun olmasına izin verdiler!
sen de olabilirdin, ben de olabilirdim, hepimiz olabilirdik!
bu şerefsizlerin tabutuna çivi çakmalıyız!
insanlara kimsenin bundan paçayı kurtaramayacağını göstermeliyiz!
ne bir rahibin ne kardinalin ne de papanın!"

abluka
dün akşam izledim.
iyi işleri, sanatı anlamak için zamana ihtiyaç duyuyorum ben. üzerinde düşünmeye, hakkında okumaya, konuşmaya, tartışmaya... henüz çok taze ve demlenmemiş bir film zihnimde, ruhumda. ama beni etkilediğini biliyorum.
insanı merakta bırakan, gerilim yaratan ve anlamaya zorlayan bir film. metaforlarla beraber hem karakterleri hem kendini hem ülkeyi düşünüyor insan izlerken... 
mehmet özgür (kadir) de berkay ateş (ahmet) de çok başarılı. 
tülin özen'de (meral) bir olmamışlık vardı, ozan akbaba'da (ali) da... fazla beyaz yakalı bir tipleri mi var nedir, yakışmamıştı o atmosfere. ayrıca yaratılan karakter olarak da doğal olmayan tavır ve davranışları vardı bence...
sonuç olarak, eksikleriyle beraber, sert ve çarpıcı bir film. izlediğime çok memnunum ben.


bitirirken, yönetmen emin alper'in röportajından minik bir kesiti de sizlerle paylaşmak istiyorum:

"ahmet’in hikayesini de metaforik düzeyde okumak lazım. orada eline silah tutuşturulup köpek itlafında görevlendirilmiş insanların yaptıkları aslında bir tür terörist avı. devlet sürekli sokakları temizlemek misyonu biçiyor kendisine ve o adamların dünyasını altüst eden bir şey yaşanıyor orada. düşmanına dost olan bir durumla karşılaşıyor ahmet. itlaf edilmiş köpeklerin çukura üst üste yığılması görüntüsünü, devletin kaybettiği insanlar olarak okumak lazım. açık bir şekilde, devlet otoritesi küçük insanları birtakım düşmanlar bulmaya itiyor. düşmanların kim olduğuyla ilgilenmiyorum. tepenin ardı’da da yörüklerin ne yaptığıyla ilgilenmiyorduk. örgüt, islamcı dışında herhangi bir örgüt. devrimci ya da etnik, hiç önemli değil. o konuda fikir versek filmin odağı kayardı. oysa biz devlet tarafından paranoyaya itilmiş, kullanılmış, iki zavallı insanın hikayesini anlattık."