Pazar, Eylül 20, 2015

14. istanbul bienali

en güzel şeyler, kendiliğinden gelişenler;)
dün sabah hayatımdakisevgiliinsan'ın sınavı vardı taaa marmara üniversitesi göztepe kampüsü'nde. sınav 9,5'ta başlayıp 10'da bitecekti. hemen sonrasında bir şeyler yapalım diye ben de onunla beraber sınav yerine gitmeye karar veriverdim. böylelikle 7'de yollara düşmüş olduk:)
sınav bitince plansızdık. aslında, taşınalı 4 ay olmuş ve hala avizeler alınmamıştı. yani kocaman bir işimiz vardı yapılacak. ama, olsun. canım eylülde hepi topu kaç cumartesi günü vardı ki! velhasıl, gönlümüzce geçirmeliydik bu güzel günü...
rıhtıma gidip vapura binmek güzel fikirdi mesela;)


karaköy'e geçtik vapurla, o güzel sokaklarında gezdik. tarihi galata simitçisinden simit, seyyar satıcıdan sıkma portakal suyu alıp kahvaltı yaptık.


tophane'ye doğru yürüyüp çok sevdiğimiz istanbul modern'e girdik. burası kendimi avrupa'daymışım gibi güvende, özgür ve rahat hissettiren bir yer. bahçesinde oturduk önce. kocaman cruise gemisi denizi görmemizi engellese de güzeldi orada olmak. 


sonra, ben kahveiçmedenayılamayangiller'den olduğumdan, bienali gezmeye başlamadan önce cafe'sine oturduk. o kadar masadan çat diye oturuverdiğim masanın yanındaki masada bir baktım ki, ceyda düvenci oturuyor! ki kendisini çok seviyorum! yine nasıl doğal nasıl güzel! rahatsız ederim endişesiyle konuşamadım kendisiyle, ama kanlı canlı görmek çok hoşuma gitti.

kahvemiz bitince bienali gezmeye girdik. 



bu yıl bienal pek çok mekana yayılmış şekilde sunuluyor izleyicilere. bu durum beni çok memnun etti. çünkü ben müzelerde uzun süre gezince fiziksel ve zihinsel olarak çok yoruluyorum. gördüklerimi sindirmek için zamana ihtiyaç duyuyorum belki de... bu nedenle bölerek gezebilmek benim için çok uygun oldu.
sergide en çok etkilendiğim eserlerse;
paul guiragossian'ın tablolarındaki renkler ve çizgiler:


brezilyalı sanatçı cildo meireles'in "sahtekar politikacıları atmak için proje deliği" tablosu:


"hayalet uzuv sendromu" deneyi:


gezimiz bitince müzenin bahçesinde oturduk yine. kum ve şezlonglardan oluşan çok güzel bir ortam yapmışlardı.


bir de sprey boya ile tablo boyama etkinliği vardı. onu izledik şezlonglarda uzanarak.


sonra, yine plansızca, çukurcuma'ya yöneldik tophane-i amire'nin yanından. 


karşımıza italyan lisesi çıktı ve oraya giriverdik.
lisenin bahçesine ve farklı katlarına dağılmış olarak görebileceğiniz ve seyredebileceğiniz çeşitli eserler var. buradaki özel tema da "suyu kim taşır?". hemen girişte çok güzel bir kısa film izledik bulgaristan ile ilgili, ne yazık ki ismini hatırlayamıyorum. onun dışında yine kısa filmler var, saat başı sergilenen ve yarım saat süren bir performans var, veee 9 saatlik bir film var!!

(liseden bir manzara)

sonra, "bir günde bu kadar sanatsal bilgi yeterli" diyerek liseden çıktık ve rotamızı istiklal caddesine çevirdik.

(istiklal'e çıkarken aniden karşımıza çıkan güzel merdivenler)

malum, yorulup acıkmıştık ve bu sanatsal günü türk usulü sonlandırmaya karar verdik:) asmalı mescit'teki canım ciğerim'de soğana, acıya, ete doyduk:)

ek bilgi
hakkındaki bilgileri resmi web sitesi nden alabileceğiniz 14. istanbul bienali hakkında temel bilgileri paylaşmak isterim ben de.
*iki hafta önce, yani 5 eylül'de başladı ve 1 kasım'a kadar ziyaret edilebilir.
*ziyaret edilecek mekanlar:
istanbul modern sanat müzesi (tophane)
rumeli feneri
riva kumsalı
hrant dink vakfı ve agos (osmanbey)
hrant dink vakfı ve agos parrhesia merkezi (osmanbey)
adahan otel (asmalı mescit)
adahan sarnıcı (asmalı mescit)
arter -sanat için alan 
casa garibaldi
cezayir binası (cihangir)
dükkan (boğazkesen caddesi)
balıkçı teknesi (boğaz)
küçük mustafa paşa hamamı (fatih)
tunca subaşı&çağrı saray atölyesi (kadıköy)
sivriada (büyükada) 
masumiyet müzesi (çukurcuma)

*bineal bu yıl ücretsiz, ancak sadece masumiyet müzesi'ne giriş indirimli 10, tam 15 tl.

*bienal'in bu yılki teması "tuzlu su- düşünce biçimleri üzerine bir teori". 
bienali şekillendiren amerikalı küratör carolyn christov bakargiev temayı şöyle anlatıyor:

"bir materyalin –tuzlu su– ve düğümlerle dalgaların çelişen imge-biçimlerinin etrafında dönüyor.
Çizginin nereye çekileceğini, nerede geri çekileceğini, nerede yaklaşıp nerede uzaklaşacağını araştırıyor. Bunu, açık denizlerde, düz yüzeyler üzerinde parmak uçlarımızla yaptığı gibi, sualtının derinliklerinde, kat kat şifrelemeler açılmadan önce de yapıyor.
Boğaziçi ekseninde kentin geneline yayılan bu sergi, dünyayı şiirsel ve politik olarak şekillendiren ve dönüştüren, görünür ve görünmez farklı dalga örüntülerini ve frekanslarını, su akıntılarını ve yoğunluklarını ele alıyor. Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla yas tutuyor, hatırlıyor, kınıyor, iyileşmeye çalışıyoruz ve kendimizi bu mekânda beraber yaşamış birçok topluluğun neşe ve canlılık olasılıklarına adıyor, formdan yeşeren yaşama sıçrıyoruz.
14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor."