Pazar, Mart 24, 2013

sylvia plath

bilenler bilir, tesadüfleri ne çok sevdiğimi...
1 ay önce, ilk duyduğum andan beri merak ettiğim sırça fanus'u almıştım, hatırlarsanız..
sonra içimizdeki şeytan bitmiş, sırça fanus'a henüz başlamıştım ki, otistikler derneği'den bu ayki psikofilm atölyesinin filminin "sylvia" olduğuna dair e-posta geldi. 
tabi ben de bu heyecan, bi mutluluk :)
velhasıl, salı günü bitirdim kitabı, üzerine düşündüm okudum biraz, cuma da filmi izledim..


film de kitap da karanlık.. 31 yaşında yaşamına kendi rızasıyla son veren, duygusal iniş ve çıkışlarla geçen bir kadının yaşam öyküsü... şiir yazan/ yazmak isteyen/ yazamadığında mutsuzlaşan bir kadın..

kitap ve film, genç şairin ayrı dönemlerini işliyor, ve ikisinde de farklı iki sylvia görüyoruz... kitap yarı otobiyografik olduğundan, daha gerçekçi olanın o olduğunu ve filmin ne de olsa ticari kaygılar güdülerek yapıldığını, bu nedenle sylvia'yı doğru anlatmaktan başka dertleri de olabileceğini düşünüyorum ben... sylvia'yı tanımayan biri bu filmi izledikten sonra da sylvia'yı tanıyamayacaktır kanımca..

ben onu daha fazla tanımak için merak duyuyorum şimdilerde.. şiirlerini okumak istiyorum mesela! 

"ölmek bir sanattır herşey gibi,
eşsiz bir ustalıkla yaparım bu işi,
öyle ölürüm ki;
cehennemden gelir gibi olurum.
öyle ölürüm ki;
adeta hakikaten olurum
sanki gider gibi bir davete..."


son olarak, size de kitaptan tadımlık birkaç satır sunayım:

* "yumuyorum gözlerimi, yıkılıp ölüyor dünya;
yeniden doğuyor açınca gözlerimi
...."

* ".... bana bir avrupa ya da dünya turu bileti vermiş olsaydı da zerrece fark etmeyecekti. çünkü nerede olursam olayım -bir gemi güvertesinde, paris'te bir sokak kahvesinde ya da bangkok'ta- hep aynı sırça fanusun altında kendi ekşimiş havamda bunalıyor olacaktım...."

ek bilgi: film için kızı frieda hughes görüşünü (protestosunu) şu şiir ile ifade etmiştir: 

"now they want to make a film
for anyone lacking the ability
to imagine the body, head in oven
orphanin children..the peanut eaters, entertained
at my mother's death, will go home
each carrying their memory of her,
lifeless- a souvenir.
maybe they'll buy the video..
they think i should give them my mother's words
to fill the mouth of their monster
their sylvia suicie doll."

bahar.. ne güzelsin.. nisan.. artık gelsin..

"ılık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. saadet nedir? herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? bu meseleler üzerine uzun uzun konuşmak mümkün. kim bilir, belki o zaman ben de bu söylediğim sözden vazgeçerim. ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari."
(orhan veli)


daha önce hiç duymamıştım. yazdıklarından her daim bir şeyler öğrendiğim sevgili buket'in bloğunda görüp beğendim bu kısa metni..
sizlerle de paylaşmak istedim.