Pazar, Ağustos 17, 2014

veciz sözler- barış bıçakçı

hayatımdakisevgiliinsan'ın rahatsızlığı nedeniyle evde geçirilen bir hafta sonu oldu. eskiden olsa gerilirdim, şimdi hoşuma gidiyor evde geçirilen zamanlar...
bolca dinlendik, yemek pişirdik, tatlı yaptık, diziye başladık (the locked room) ve okuduk. 
tatil düzenimi kaçırdı biraz, okuduğum sabit bir kitap yok, pek çok kitap var ara ara incelediğim. hal böyleyken, evlenince kitaplığıma eklenen kitaplara göz atıp, daha önce pek sevdiğim barış bıçakçı'nın incecik romanını seçtim bu iki gün için.
ilk 20 sayfada biraz zorlasa da, hasan'ın ortaya çıkmasıyla akıp gidiveren bir kısa roman, veciz sözler. bölüm ayrımları yok, 111 sayfalık bir anlatı. bölümlü kitapları hep daha çok severim ben esasen. "şu bölüm de bitsin" diye diye daha bir hızlı okurum....
barış bıçakçı'nın bu kitabında da, yine ankara atmosferi, yine edebiyat, yine yalnız ve biraz garip adamlar... altı çizilesi pek çok cümle ve paragraf var. ne yazık ki, ödünç alınmış bir kitapmış kendisi... ben de fotoğraflarını çektim en sevdiklerimin. eskiden olsa güzel defterlerimden birine yazardım... okumak ve yazmak konusunda fazlasıyla tembelleştim zaar...


aslında keyifsizim biraz... günün ağırlığından belki... 
17 ağustos hem de evlilik yıldönümü annem ve babamın. çocukkenki kutlamalarını hatırlıyorum...
yanımda hasta -sadece farenjit- yatan adama bakıyorum. 
annemi düşünüyorum...
çok sevdiğin hayat arkadaşına 4 ay hastanede bakmanın ve aslında ölümünü beklemenin ve kaybetmenin nasıl, ne kadar çok ağır olduğunu düşünüyorum...
insanın nasıl da her şeye katlanabildiğine, nasıl da devam edebilme gücü bulabildiğine hayret ediyorum bir kez daha...

çok sıcak, çok boğucu bir hava...
içimi de boğuyor...
bir yağsa...