Pazartesi, Eylül 30, 2019

2019 Eylül Ayı Kitaplar (1) ve Filmler (3), 4 de Dizi

Eylül hem çok sevdiğim hem de okulların açılması ile yoğun bir tempoya girdiğim bir ay. Bu ay sürpriz bir haber ile karşılaştım ve genelde o habere konsantreydim. Sadece bir kitap bitirebildim.

Kaplanı Uyandırmak
Travma ve bedene etkileri bizim alanda son yıllarda en yoğun araştırılan konulardan biri. Benim de oldukça ilgimi çekiyor. Travma neden ve nasıl oluşur ve nasıl iyileşir konusunu işleyen Kaplanı Uyandırmak kitabı da bu konuda temel kaynaklardan. Meraklılarına öneririm.
Kitaptan bir alıntı:

“Tehditle karşı karşıya kaldığında organizma, Kaçma, Savaşma ya da Donma tepkisi verir.

Kaçma ve Savaşma tepkilerini ortaya koymak mümkün olmadığında, organizma büzülerek son seçeneği ortaya koyar; bu Donma tepkisidir.
Kaçma ya da Savaşma stratejileri uygulandığında boşalma fırsatı bulan enerji, organizma büzüldüğünde ise büyüyerek sinir sisteminde sıkışır.
Meydana gelen bu hassas ve endişeli durumda, engellenmiş olan Savaşma tepkisi ÖFKEye dönüşür, yine aynı şekilde engellenen Kaçma tepkisi ise ÇARESİZLİKe yol açar.
Eğer organizma kaçarak ya da kendini savunarak enerjiyi boşaltabilirse tehdide çözüm getirmiş olur ve dolayısıyla travma meydana gelmez.
*
Bir diğer olası senaryo da, sıkışmanın öfke, dehşet ve çaresizlik oluşuncaya kadar sürmesi ve bu bunalımın sinir sistemini aktive edecek düzeye ulaşması halidir.
Bu noktada hareketsizlik görevi devralır ve kişi donar ya da çöker.
Bundan sonra meydana gelecek olan ise, enerjinin boşalmak yerine donarak yoğunlaşması ve aşırı aktive olmuş olan bunaltıcı dehşet öfke ve çaresizlik haline bağlanmasıdır.”




Hiçbirinden çok etkilenmediğim 3 film izledim bu ay. Pek film beğenemez oldum son zamanlarda...

Annie Hall
Woody Allen'ın yeni filmi vizyona girince gidip izlemek istedim. Sonra fark ettim ki, herhangi bir zaman aralığına sıkıştıramayacağım sinemayı... İyisi mi, dedim, eskilerinden, izlemediklerimden bir filmini açıp izleyeyim evde... Önemli filmlerinden biri olan Annie Hall'ü izledim. Klasik bir Woody Allen filmi, keyifle izlenen bir romantik ilişki kesiti.


Hektor and Search for Happiness
Bu filmi güvendiğim biri önermişti ve pek bir hevesle izlemeye başladım. Ne yazık ki, beklediğimi bulamadım. Fikir güzel; ama, konunun işlenişini ve  senaryonun ilerleyişini pek beğenmedim ben.


Victoria and Abdul
Bu filmi de güvendiğim biri önermişti ve pek bir hevesle izlemeye başladım yine... Gel gör ki, yine sığ bir işleniş vardı. Gerçek bir hikayeden uyarlamaymış; ama, o his pek geçmiyor gibi insana...
Sadece sonundaki Mevlana'nın anıldığı kısım çok hoştu.
"Dinle küçük damla
Bütün pişmanlıklarından arın
Karşılığında okyanusa kavuşacaksın
Kendini güvende olacağın büyük denize bırak."


Gelelim dizilere:
Behzat Ç
Behzat Ç'nin 4. sezonu bitti, 5. sezonunu bekliyoruz. 5. sezonda bölümlerin 15 dk daha uzun olacağı müjdesi verildi, mutluyuz:)

Bu ay 3 yeni dizinin tadına baktım; ama hepsinden 1-2 bölüm izledim sadece ve devam edemedim. 
La Casa De Papel'in profesörünün yeni dizisi The Pier,
Lost'u özleyenler için bir benzeri (hiç Lost'un yerini tutabilir mi?) The I-Land,
Tarantino'nun son filmi Bir Zamanlar Hollywood'da'yı daha iyi anlamak için önerilen Mindhunter.
Eğer önümüzdeki aylarda devam edersem yazarım haklarında, şimdilik beni çok çekmediklerini söyleyebilirim (en ağır basan Mindhunter).

Pazartesi, Eylül 02, 2019

Kuzine- Ece Temelkuran

16 Haziran 2006
Patlıcan kızartması sesi, orman gibi kokan odun tozu, rüzgârda güllerin birbirine değme gürültüsü. Düşünüyorum da şimdi; Tanrı'nın en büyük hatası çocuklara vermesidir çocukluğu... ***Hepimizin bir anı var muhakkak. Çocuk olduğumuzu, bu zamanın geçiciliğini bilmediğimiz, henüz zamanı bilmediğimiz zamanlardan kalma bir an. O zamanlar sonradan hatırlayacağımızı hiç bilmeden, içinden geçip gittiğimiz bir an. Sonradan, dünya ve insanlık hikâyeleri çamurlu bir sümük gibi üzerimize yapıştığında, silkmeye çalıştığımız her an yüzümüze gözümüze bulaştırdığımızda, aklımızın içinde iki cam tabaka birbirine çarpa çarpa kırılır gibi canımız acıdığında hatırlayıp dinleneceğimizi, hatırlayarak bir mola alacağımızı hiç bilmediğimiz anlar. Gözümüzün önünde bir çocuk büyüse şimdi, biz onu izlerken bilebilir miyiz acaba o anın onun için hangi an olabileceğini? Artık kuzineler kalmadığına göre ne biriktiriyor çocuklar geleceğe?Akıl, bazen öyle çaresiz kalıyor ki, belleği çağırıyor yardıma herhalde. "Bana bir yer bul" diyor, "Biraz dinleneyim". İşte o zaman o an, hatırladığımızı hiç bilmediğimiz o zaman aralığı çıkıp geliyor çok eskilerden. Sonsuz huzur, sonsuz kaygısızlık, sonsuz güvenlikle dolu bir zaman ve uzay parçacığı. Benim parçacığım kuzineyle ilgili. Ya sizinki neyle?Kimsenin çocukluğu çok iyi geçmiş olamaz. Çocukluk denen şey iyi geçemez çünkü. Kim ki çıkıp karşıma "Çok şahane bir çocukluk geçirdim" desin, on beş dakika verin bana, ispatlarım size yaralarla dolu bir çocukluğu olduğunu. Hiçbirimiz yeterince sevilmedik çünkü. Çünkü yeterince sevilmek diye bir şey yoktur. İnsanlık daha çözemedi bu sorununu, kimse henüz sevginin ne kadarının yeteceğini bulamadı. Ne ki hepimiz olduk işte, geçti gitti. Artık bize gereken "süper geçmiş çocukluk yılları" değil zaten. Sadece o bir an gerekli bize dünyaya dayanabilmek için, insanlığın hikâyelerine. O bir anınız varsa işte yırttınız demektir. Aklınızın içinde, bazen birbirine çarparak etinizi kese kese kırılan cam tabakalara, o çarpışmaya ara verebilirsiniz, aklınıza kaçacak bir yer bulabilirsiniz demektir. ***Bir kuzine olsa şimdi. Dışarıda yağmur yağsa. Dedem bana sarı saat alsa. Beyaz tabaktaki zeytinyağına düşse güneş perde sallandıkça. Divanda yattığım yer ısınsa ısınsa. Uyanıkken gördüğüm rüyayı, rüya olduğunu bilmeden takip ede ede uykuya dalsam. Ölümle ve açlıkla ilgili bildiğim şeylerin hiçbirini bilmesem. Patlıcan kokmaya başlayınca uyansam. Kuzinenin kapağı açılsa, peynirli börek çıksa içinden. Sevdiğim herkes gelse, hepsi sığsa bir divana. Ekmeğin az kızarmış yanağını kolumun beyaz içine benzetsem. Bunu kimseye söylemesem o zaman, yıllar sonra bir yerde yazacağımı bilmesem. Dışarıdaki zeytin küfelerinden bir koku gelse, küplerdeki zeytinyağı titrese birileri yürüdükçe. Böyle küçük şeylere baksam hep, bir şeyleri bir şeylere benzetsem. Bu benzetmelerin sonra insanı yazar edeceğini, yazarlığın insanlığın pis meseleleriyle ilgilenmek mecburiyeti olduğunu bilmesem. Yine keşke kuzineden başka bir şey... Bilmesem. Taze zeytinyağı kokusu, fırından gelmiş ekmek ılığı ve boğuk ateş sesi... Şimdi bir dağda, dünyanın en güzel yerinde, dünyanın en berbat meselesi üzerine bir kitap yazmaya çalışırken, aklım oralara gidiyor. Boğuldukça aklım kaçıveriyor. Aklım, yıllar önce, bir Ege kasabasının, sofalı mutfağındaki insan kokulu o divana, divanın karşısında durmadan yanan o kuzineye gidiyor.

Pazar, Eylül 01, 2019

2019 Ağustos Ayı Kitaplar (2) ve Filmler (2), 4 de Dizi


En güzel aylardan biri Eylül geldi, en estetik mevsimlerden sonbahar. Ne mutlu.
Eylül, adeta yılbaşıdır benim için; ve biliyorum ki, çoğumuz için.
Yeni kararlar, yeni başlangıçlar alırız bu dönem. Hepsi kolaylıkla ve mutlulukla olsun.
Ve bakalım artık doyduğumuz yazı uğurlarken, ağustosta, neler okumuş, neler izlemişim.

La Casa De Papel- 3.sezon
Heyecanla beklememe rağmen, temmuzda izleme fırsatım olmadı, ağustosun ilk günlerine sarktı.
24 saat içinde izledim 8 bölümü de.
Zeka ve isyan içeren işleri seviyorum.
Bu sezonda erke karşı mücadele sadece mülkiyet, kurumlar ve devlete karşı değil; patriyarkaya da karşı. Altı çizilen bir cinsiyetçilik ve erkek egemenlik karşıtlığı var. Eh ne diyebilirim, iyice gönlüme taht kurdu.




The Handmaid's Tale- 3.sezon

İlk sezonunda hayran olmuştum bu diziye, 2017 yazıydı. Herkese bahsediyordum, herkesin izlemesini istiyordum. Sonra geçen yaz merakla beklediğim 2.sezonda temponun düştüğünü hissettim ve ilk sezonun tadını alamadım. Bu yaz 3.sezon da benzer şekilde devam ediyordu ki 10 ve 11.bölümler yeniden aşkımı tazeledi diziye karşı. 11. ve 12. bölümünü Türk asıllı kadın yönetmen Deniz Gamze Ergüven'in yönetmiş olması da ayrı bir güzellik;) 
4.sezonu merakla bekliyoruz şimdilerde!



Acayip Hikayeler
Galip Tekin'in çizgi romanlarından uyarlanan 11 bağımsız bölümden oluşan 2012 yapımı Türk dizisi. 4 bölüm izledik, hepsi beklenmedik, farklı işler. Gözlük bölümünü hiç sevmedim izlediklerimden; 1-2-3 güzeldi.



Heal
Son yıllarda şifa konusuna ilgi duyuyorum. Yogayı, meditasyonu, nefes çalışmalarını, şamanik ritüelleri hayatıma dahil ediyorum, bu konularda kitaplar okuyorum.
Hastalıkların bedenin bir mesajı olduğuna ve iyileşme gücünün içimizde olduğuna inanıyorum.
Pek çok farklı yöntemi kullanan şifacılara ve fayda görmüş hastalara yer veren bu belgeseli de severek izledim.




Behzat Ç.

2015 yazında başlamıştım Behzat Ç.'ye, üç sezonunu bitirememiştim ama hikayeyi anlamış, Behzat'ı çok sevmiştim. Yeni sezonu yayınlanıp biraz birikince hemen izledim.
0. bölüm var önce. Unutanlar ya da izlemeyenler için önceki sezonların özeti nitelliğinde. Onu izledikten sonra, 6 bölümü izledim.
Türk dizi tarihinin önemli yapımlarından olduğunu düşünüyor ve çok seviyorum.



Green Book- Yeşil Rehber
2019 Oscar ödüllerini toplayan filmi ne zamandır izlemek istiyordum. Ayın son günü izledim. Klişeler ve tahmin edilebilir "Amerikan filmi enstantaneleri" barındırsa da, insanda hoş hisler bırakan, keyifle izlenen güzel bir yol filmi. 
Başrollerde Moonlight'tan tanıdığımız Mahershala Ali ve Captain Fantastic ve pek çok önemli yapımdan yeteneğine hayran olduğumuz Viggo Mortensen rol alıyor. Ve her ikisi de çok başarılı.
Filmle ilgili en önemli bilgilerden biri de, gerçek hayattan uyarlama oluşu. Filme adını veren “Yeşil Rehber” ırkçılığın korkunç derecede hissedildiği 1960’lar ABD'sinde ülkenin (daha da faşist olan) güneyine seyahat etmek isteyen Afro-Amerikanlar için hazırlanmış bir kitapçık.



Işığın Yolu
Ağustos ayının ilk kitabı geçen yaz okumaya niyetlendiğim Işığın Yolu oldu.


Psikolog Nilüfer Devecigil kurgunun içine ruh sağlığına dair pek çok bilgiyi yedirerek bir bağlanma hikayesi anlatmış kitabında.

Özünde “İlişkilerde incinir, ilişkilerde iyileşiriz” i anlatıyor, bebeklikten itibaren ilişkilerin önemini vurgulayarak.

Hepimizin yaraları var geçmişten getirdiği ve bugünümüzü etkileyen...

Yüzleştiğimizde özgürleşiyoruz.

Ve, Mevlana’nın dediği gibi;

“Yaralarımız, ışığın içeri girdiği yerdir.”

Geçmiş ancak onu anlayıp üzerinde çalışınca özgür kılıyor bugünü ve çocuğumuz büyürken her yaşında kendi o yaşımızı bir defa daha yaşıyoruz bilinçdışı biçimde. 
Onu çocukluğumuzun zorluklarıyla en az düzeyde etkilemek için kendi çocukluğumuzla yüzleşmek öyle önemli ki anne baba olmadan önce...
Bu nedenle, ruh sağlığı çalışanlarının yanısıra, anne babalara, anne baba olmaya hazırlananlara ve kendini tanımaya, kendi geçmişine bakmaya ilgi duyan herkese öneririm.


Altını çizdiklerimi mesleki instagram hesabım @iyihissediyorum_psikolojide hikayede sabitledim. Kitap hakkında fikir vermesi açısından bakabilirsiniz.



Sumerli Ludingirra
“Sumerli Ludingirra, İstanbul Arkeoloji Müzelerinde bulunan ve Sumer, Akad, Hitit dillerinde yazılmış 74.000 çiviyazılı belge üzerinde 33 yıl çalışan, araştırmalarını bugün de sürdüren Sumerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın bir ömür verdiği çalışmalarının özüdür.”
(Arka kapaktan)
Varlığından hiç haberdar olmadığım bu kitabı canım arkadaşım Sevgi hediye etmişti geçen yaz. Ben bu yaz okuma fırsatı buldum. Mesleki kitapların arasında, tatilde çok iyi gitti.
Mezopotamya’da bundan 4000 yıl önce yaşamış olan Sumerlerin hayatı hakkında oldukça ilginç bilgiler veren kitabı gülümseyerek ve şaşırarak okudum. 
Ludingirra, Sumerli bir öğretmen ve şair, en büyük korkusu Sumerler’in unutulması. Bunun için yazıyla kayıt almaya çok önem vermiş.
23 tablet bulunmuş yazdıklarından.
Muazzez İlmiye Çığ da bu tabletlere biraz kurgu ekleyerek bize ulaştırmış.
İnsanın binlerce yıl önce de şu ankine oldukça benzer dertlerinin, düşüncelerinin ve yaşayışlarının olması hayret verici...
Benim için ufuk açıcı bir okumaydı.
En yakın zamanda Arkeoloji Müzeleri’ne giderek tabletleri görmek istiyorum.