Perşembe, Ekim 28, 2010

hiçbir şey değişmiyor, tam bir kısırdöngü hayat...

"bir insan vardır olmak istediğin, bir de kahrolası kök salmış huyların" benzeri bir cümle okumuştum bloglardan birinde, bir zaman...
değişmenin, kendini üzen/ işlevsiz davranış kalıplarını değiştirebilmenin ne kadar zor olduğunu deneyimliyorum ben de sıklıkla...
aldığım kararları -ne ara yaptığımı bile bilmeden- defalarca bozduğuma tanık oldukça hayal kırıklığına uğruyorum...
özünü, dayanağını "değişim'e olan inanç"tan alan bir mesleğim var oysa...
kendime yardımcı olamıyorum...

pinkket nihayet google'da ;)

google'a "pinkket" yazınca ilk sayfada çıkması mutlu etti beni!

Pazartesi, Ekim 25, 2010

dolmuş maceralarım- bilmem kaç

(allah muhafaza) ben şişman olsam;
dolmuşta, otobüste vs. yanımdakini cama yapıştırıp sıkıştırmak yerine, yarım oturmayı tercih ederdim bence.
şişmanlığımın bedelini yanımdaki zayıfa ödetmezdim sanırım.

sürgün

şimdilerde şaşıyorum ben kendime...
soruyorum kendime:
"izmir'i bırakmayı nasıl göze alabildim ben?
nasıl düşündüm izmirsiz, ailemsiz yaşayabileceğimi?"...

Pazar, Ekim 24, 2010

nihayet bir kitap daha bitmiştir

"nihayet" dediğime bakmayın. kendisi sayfa sayısı itibariyle ortalama 3-4 kitaba bedeldir. (yazar, 27 mayıs 1960 öncesi ülkenin sosyopolitik durumu arkaplanında, bir aşk/yalnızlık hikayesi anlatıyor)

6 adet siparişim de geldi yeni. 2'si doğrudan mesleki. diğerleri ise;
* mahur beste- a. h. tanpınar (varlığını yakın zamanda öğrendim, merak ettim)
* 1984- g. orwell (uzun zamandır okumak istediklerim listemde)
* gözlerim sığmıyor yüzüme- küçük iskender (henüz okumadığım, merak ettiğim şair)
* mutlu çocuk mutsuz çocuk- eyüp sabri ercan, atilla turgay (kısmen mesleki kısmen kişisel merak)
yakın zamanda edinmek üzere aklımda 2 tane daha var:
* karısını şapka sanan adam- oliver sacks
* dokunmayın portakalime- bilal civelek

ben kendim


istisnasız her sabah bir şarkıyı dinleme arzusuyla uyanıyorum. işbu şarkıların yelpazesi de öyle geniş ki...

güzel bir sese sahip olmadığıma üzülüyorum sıklıkla. fevkalade olmasa da, şarkı söyleyebilir düzeyde olması yeterdi, zira, şarkı söylemeyi pek bir seviyorum.
taa küçüklükten beri yaşadığım bir duygu bu. daha küçücükken, özlem tekin dinlerken, onun gibi bir sesim olmasını isterdim, sonra the cranberries'in solisti aldı onun yerini vs...

toplu taşıma araçlarında kitap/ gazete okurken, kendim keyif alırken/ zamanımın boş geçmiyor olmasına sevinirken, bir yandan da topluma örnek olma isteği/ hedefi taşıyorum içimde bir yerlerde...

hemen her akşam oje sürüyorum. ama pek azında asetonla temizleyerek girişiyorum işe. genelde sistemim şu; ojesiz tırnağa tek kat açık renk oje, tek kat olduğu için ertesi gün sonunda bozulur, o gün biraz daha koyu bir oje ile rötuşluyorum, o iki gün gidebilir, ondan iki gün sonra da mürdüm/ bordo gibi en koyularla üstünden geçiyorum, o da iki gün gidiyor vs...

tüm bunlar bir yana da, kendimi seviyorum ben!
bunu bilinçli olarak ilk fark edişim de sanırım şu şekilde olmuştu:
epey yıl önce çok yakınlarımdan biri ergenlik ya da depresyonun etkisiyle benlik saygısını yitirmek üzereydi, kendinden hoşlanmıyor, başkalarına özeniyor, herkesi kendinden daha iyi görüyordu. bilmemkimin yerinde olmak istediğini söylemişti birgün. biraz üzerine gittiğimde, bunu öylesine söylemiyor olduğunu, göz göre göre kendini hiçe sayabileceğini fark etmiştim.
çok şaşırmıştım. insan kendinden nasıl vazgeçerdi?
o an anlamıştım sanırım;
tüm eksiklerimle, kusurlarımla ve sahip olduklarımla değişmem kendimi kimselere...

bir de size bir havadisim var:

efsane moda yaratımı/ürünü/tasarımı "füzo" geri döndü! bkz. koton.



Perşembe, Ekim 21, 2010

yeniden müzik dinlemek yollarda


mp3 player'ım var yeniden.

kulaklıkla müzik dinlemenin ayrıcalığına ve keyfine vardım ben yine.. melodiyi tüm ayrıntılarıyla duyarak.

bir de ruhuma iyi gelen müzikler koydum içine.

herkese iyi gelir gibi geliyor o şarkılar.

hatta sağaltım/ rehabilitasyon için araç olabilir bence. (benden başkası da düşünmüştür bence bunu, hatta uygulamıştır bile bence)

şiddet eğilimlilere/ suç işlemişlere müzikli terapi mesela... edith piaf dinleseler mutluluk hissetmez mi onlar da, yaşam sevinci ya da...

beni mutlu etmek isteyen, beni öğrenci sansın!



nasıl hoşuma gidiyor insanların beni öğrenci varsayması...

hele bir de olmadığımı öğrendiklerinde şaşırırlarsa keyfime diyecek olmaz; ballandıra ballandıra anlatırım. "2 yılı geçiyor mezun olalı, çalışıyorum" vs.

en çok da "öğretmenim" diyince şaşırıyorlar. sanki hadi çalışıyor olmam neyse de öğretmenlikle özdeşleştiremiyorlar sanırım...

(öğretmen de değilim zaten, okulda çalıştığım'çün muhabbet uzamasın istediğim durumlarda/ karşımdakinin anlamayacağını düşünüyorsam öyle geçiştiriveriyorum)

Pazar, Ekim 10, 2010

önce ben istanbul'dan soğudum/ istanbul soğudu sonra...


istanbul benim için keşfedilmesi, gezilip tanınması gereken şehirdi. "3-5 yıl yaşanmalı" derdim. geçen yıl oldukça da keyifli bir yıl geçirdim.

lakin bu yıla pek parlak başlayamadım maalesef...

arkadaşımın arkadaşı bıçaklandı önce istiklal'in orta yerinde; can verdi genç yaşında, hiç uğruna...

bir başka tanıdığım gasp edildi sonra...

deprem oldu üstüne...

hevesim kaçtı... geçen yılki neşemden, keşfetme arzumdan eser kalmadı.

"bir yıl yetermiş" diyorum şimdilerde, tez zamanda kaçıp gitme planları yapıyorum...

Cuma, Ekim 08, 2010

"yaşamak değil, beni bu telaş öldürecek"

dediği gibi çok sevdiğim muhterem şairin;
ben de ölmesem de bayılıp kalacağım birgün telaşımdan...
aklıma sığmayan küçüklü büyüklü "yapılacaklar" listemden...
hep "tamam"lamaya çalışmaktan...
bir türlü "tamam"layamamaktan...
bitmemiş işler'ime saplanıp kalmaktan...

dünyayı güzellik kurtaracak



Ada

Bir kıyıdan baktım dünyaya
Ellerimde tuz avucumda sedef
Bir mavilik bir açıklık
Özgürlük hasreti yüreğime vuruyor
Nerede nerede insanlar

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

0 üzüntü birden gelir
Yağmurlu havalarda
Yeniden kurarım dünyayı ben kederlerle
Kimseler aşık değil mi bu şehirde

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

Hava, martılar ışıklı şehir
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu
Hilesiz kucaklamak istiyorum
Dünyayı, şehri ve seni

Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey

Perşembe, Ekim 07, 2010

bağlanmasak hiçbişiciklere...

en kötüsü de sıkıntılı, sorunlu, yavaş internet.
bir dönem hiç yoktu, kafamız rahattı.
kendimizi hayatın nice başka aktiviteleriyle/ yönleriyle oyalayıp yaşayıp gidiyorduk.
şimdiyse var ama, safi sinir stres.
aç sayfayı, bekle dur, ümit et, hayal kırıklığı yaşa, beklediğini alamayınca kız, "zamanım boşa geçti" diye üzül...
ilişkiler gibi biraz.
beklenti olmayınca, acı da yok aslında...

bi de müzik/ video koyabilmeyi öğrensem şu bloguma (tesadüfler-3)


"şebnem paker- dinle"yi dinlemek geldi dün içimden. yazdım youtube'a, dinledim.

sonra, bundan 13 yıl önce, o şarkıya eurrovision gecesinden sonra, bir kez daha ulaşmanın ne kadar zor olduğu geldi hatırıma.

epey çabalamıştık ablamla, şarkıyı bir kez daha dinlemek istiyorduk, sözlerini öğrenmek, şarkı ve solisti hakkında bilgi edinmek...

gel gör ki, istediğin an istediğin bilgiyi/ veriyi önüne getiren bir kaynak vardıysa da halktan uzaktı henüz.
-yazıyı klişeleştirmek isteseydim, tam da bu noktada "analog ve dijital fotoğraflar" üzerine düşünce paylaşımıyla devam ederdim. iyi giderdi belki.
fakat, niyetim o değil.-

niyetim yine, tesadüflerin insanı olduğumu göstermek.
bugün, bir öğrencim için istanbul'daki güzel sanatlar liselerini araştırırken, kadıköy avni akyol anadolu güzel sanatlar lisesi müzik bölümü öğretmenlerinden birinin şebnem paker olduğunu öğrendim.


Çarşamba, Ekim 06, 2010

jadore koklayıp mutlu olmak

gün içinde arada yapıyorum bunu, başlarda bilinçsizceydi, birden fark ettim.
çok fazla sıkmaya kıyamıyorum, koklayarak mutlu oluyorum.
bir de bu kıyamama hadisesi çorap konusunda da var, sabahları kendimi çorap çekmecemi açmış 5 dakikadır çorap seçmeye çalışırken yakalıyorum.
en çok sevdiklerimi işe değil de, mesela, arkadaşımın evine giderken giymek istiyorum. işe giyersem boşa harcanmışlar gibi gelecek sanki, hak ettikleri değeri alamamışlar gibi.
amma küçük hesapların insanıymışım ben ya.

atilla ilhan

MAHUR BESTE

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız

O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız

Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız

Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız

O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı

Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı

Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı

Gittiler akşam olmadan ortalık karardı

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra

Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara

Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara

Geceler uzar hazırlık sonbahara

gezmek tozmak görmek eğlenmek istiyorum!


tüm şehirleri görmek istiyorum ben, hepsini merak ediyorum.

gördüklerim 10 adet henüz.

daha çok yolum var.

neyse ki, gencim ben daha!