Perşembe, Şubat 25, 2016

duyguları rahatlıkla ve uygun dille ifade edebilmek ya da edememek

eğer sıklıkla blog yazıyorsam, anlayın ki, iş ya da hayatla ilgili yerine getirmem gereken sorumlulukların yığıldığı bir dönemdeyimdir. 
tezat gibi duyulduğunu biliyorum. ama, galiba, insan 30'unda da olsa çocuk gibi kaçıyor sorumluluktan. 
benzer şekilde, en çok kitap okuduğum dönemlerin de, öss gibi büyük sınavlara hazırlandığım dönemlere ya da vize, final dönemleri gibi kritik zamanlara tekabül etmesi tesadüf değildir. 
istenmeyen sorumluluğu ertelemek için kaçış oyununun ürünüdür. 

velhasıl, yine zaman bakımından sıkışmış hissettiğim bir zaman dilimindeyim. iş yapmak için bilgisayar başına her geçişimde oyalanıyorum. kah geçmiş fotoğraflarıma bakarak kah evrak klasörlerini düzenleyerek kah da taslak yazılarımı okuyarak...

bu anlardan birinde, sonra ayrıntılı yazmak üzere taslaklara kaydettiğim bir konu dikkatimi çekti ve paylaşmak istedim sizlerle.

bir buçuk yıl önce gazetede okuduğum ve çok etkilendiğim bir haber.
ingiltere'de 9 yaşında bir kızın eşcinsel öğretmenine yazdığı mektup...


biz de böyle şeyler mümkün değil diye hayıflanıyorum. 
mesele sadece eşcinselliğe bakış da değil esasen. bir başka konuda olsaydı da mümkün olur muydu böyle güzel duygu ifadesi? 
bu konuda çok beceriksiziz zira...

daha önce de yazmıştım educating peter yazımda. o çocukların peter'ı kabulü ve onunla ilgili duygularını ifade edişlerindeki ustalıkları acayip etkilemişti beni!


gerçi, belki yetişkin olma sürecinde kaybediyoruz doğal duygu ifade etme becerimizi, çocuklukta mümkündür belki...
ne dersiniz?

fark etmeden senin olmuşum


"vazgeçip uzaktan 
senin yanında
kendime cevapsız soru sormuşum
kaybolup giderken fırtınalarda
gönlümce bir ıssız  ada bulmuşum
fark etmeden fark etmeden
fark etmeden senin olmuşum..."