Çarşamba, Haziran 25, 2014

psikiyatri çılgınlığı

geçenlerde televizyona sıklıkla çıkan ve soy adında saraç olan hekimlerden biri (sahi bu sürekli televizyona çıkan hekimlerin uzmanlığı ne? her daldan sorular geliyor ve onlar da yanıtlıyor) önemli bir tespitini paylaştı: 
"eskiden herkesin fikir yürüttüğü ama hiç de bilgi sahibi olmadığı 2s vardı; siyaset ve spor. şimdi onlara üçüncüsü eklendi; sağlık."
hakikaten sağlık, sağlıklı yaşam adeta bir trend ve bittabi bir pazar haline geldi.
ben ruh sağlığı alanında çalıştığım için, en çok da bu alana dönük ilgiyi gözlemleyebiliyorum. yakın zamana kadar utanılası, saklanılası olarak algılanan hastalıklar, semptomlar artık adeta "acaba hangisi bende/çocuğumda var?" şeklinde sürekli merak edilen mevzular haline gelmiş gibi duruyor. 
özellikle de anne ve babalarda çocuklarına karşı yoğun olarak karşılaştığım bir durum bu. 
"benim çocuğum .... yapıyor. acaba neden? benim çocuğum şöyle benim çocuğum böyle..." şeklinde sürekli gözü çocuğunun her yaptığında olan ve memnun kalmayan, memnun olmadıkça da günah keçisi arayan ve bir tanı/teşhis konursa tüm suç onunmuşçasına rahatlayacak bir ruh hali içerisindeler.
oysa ki sadece, o çocuk da sizin bizim gibi bir birey ve kişilik özellikleri var ve onu olduğu gibi kabul etmemiz icap ediyor. (bariz gelişim gerilikleri fark edildiğinde elbette ki derhal uzmana başvurulmalı, onu kast etmiyorum)
ama görüyorum ki, az biraz eğitimli, parası olan bir anne babaya sahipse 10-12 yaşındaki çocukların gitmediği psikiyatrist, psikolog, uzman; kullanmadıkları ilaç kalmamış. uzmana görünme nedenleri de;  aşırı hareketlilik, ders çalışmak istememe, ders dinlerken ödev yaparken sıkılma gibi alelade davranışlar.
bildiğiniz üzere 15-20 yıldır giderek artan bir dehb (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu) tanısı var. psikiyatriste giden pek çok çocuk bu tanıyı (ve tanıya uygun ilaç reçetesini) alıp geliyor. bana göre bunların çok az bir kısmı gerçekten organik bir temele dayanan ve ilaçla tedavi edilebilecek bozukluğa sahip. geri kalanlarsa çeşitli çevresel ve kişisel nedenlerle gösterilen ve çocukla yakından ve gerçekten ilgilenilince değişebilecek davranışlar...
son olarak bir de değinmek istediğim "çocuğumun zekasını merak ediyorum" modası var. gerekli durumlar haricinde ve amaçsız bir biçimde bireylerin zekasını ölçmeyi kesinlikle etik bulmuyorum. hem diyelim ki üstün zekalı, ne olacak? 
"ona göre eğitim vereceğim" diyor bazı anne babalar. nasıl yani? üstün zekalı olarak tanılanmazsa yeteneklerinin üstüne gitmeyecek mi aile yani? 
"aa nasılsa üstün değil, bu becerilerini de boşverelim" mi diyecek? 
ya da üstün zekalıysa daha mı önemseyecek eğitimini?
velhasıl insanlar tanıya ihtiyaç duyuyorlar; her şeyin adı konsun ve rahatlasınlar istiyorlar. oysa ki tanılar, tanı kriterleri sürekli değişebiliyor. aslolan bireylerde var olan özellikler ve herkesin potansiyelini en iyi şekilde geliştirip kendini gerçekleştirebilmesi...
(komplo teoricisi değilim ama; insanın aklına ilk farmakoloji lobisi gelmiyor değil!
ve sonrasında da distopyalardaki gibi, topluma kolayca yön verebilmek için korku salmak geliyor aklıma. kapitalizm geliyor sonra, korkuyu sal, korkulan şeyin tedavisine dönük pazarı hazırla, tanıyı koy, paranı kapızla...)