Cumartesi, Ekim 31, 2015

Güzel Kapadokya- Uzun Versiyon

Bir önceki yazımda da yazdığım üzere:
Tüm geziler gibi, epey önceden bir heves alınmış biletlerimiz vardı ve zamanı geldiğinde şartlar aslında çok da uygun değildi ve fakat, biz yine biliyorduk ki, şartlar hiçbir zaman tam anlamıyla uygun olmayacaktı. Ve ne gezdik kardı, o halde yola çıkmak gerekti...
Bu düşüncelerle cuma gecesini cumartesiye bağlayan gece üç buçukta düştük yollara. Zira bizi Nevşehir'e uçuracak olan uçak cumartesi sabahı yedideydi ve üstelik Sabiha Gökçen'dendi! (Önemli bilgi; biz Beylikdüzü'nde oturuyoruz!:))
Uçağı beklerken ve uçakta elimizden geldiğince uyuduk ve sekiz buçukta Nevşehir Kapadokya Havaalimanı'na varmıştık. Araç kiralama işlemlerimizi halledip yollara düştük.
Aslında planımız ilk önce Avanos'u görmekti, fakat -gezi boyunca defalarca teyit edecektik- yol levhaları o kadar yetersizdi ki bir türlü Avanos'a giremedik. Biz de ilk önce Uçhisar'a gitmeye karar verdik.



Uçhisar'a vardığımızda hava yağışlıydı. Hem yağmurun dinmesini beklemek hem de kahvaltımızı yapmak üzere, Uçhisar kalesinin hemen dibindeki mekanlardan birine oturduk. Mekanın adı, Art Kahvaltı idi. Ama pek de öyle sanatsal bir şey göremedik biz:)
Vasat bir kahvaltının ardından yağmurun dindiğini görünce hemen Uçhisar Kalesi'ne çıkmaya karar verdik. Kaleye giriş, öğrenci 3.25, tam 6,50 (öğretmen için tam bilet geçerli). Kalenin tepesi (1400 metre), bölgenin müthiş coğrafi şekillerini panoramik olarak görebilme fırsatı sunuyor. Kayalık Kapadokya'nın algılanabilmesi için buraya çıkmanın şart olduğu söyleniyor.



Kaleden indikten sonra hemen yakınındaki Güvercinlik Vadisi'ne geldik. Güvercinlik Vadisi, yaklaşık 4000 metre uzunluğunda ve yine estetik duygusunu zirvelerde yaşatan bir yer.



Sonrasında Ürgüp'e doğru gitmeye karar vermiştik ki, yolda karşımıza View Point çıktı. Zaten pek çok tur aracı durmuş, peribacaları ile fotoğraf çekiliyordu. Biz de hemen inip güzelliklere bakıp fotoğraflar çektikten sonra Ürgüp'e doğru devam ettik yola.
Ürgüp'te Temeni Tepesi'ne çıkıp güzel sunumlu Türk kahvesi eşliğinde hem kente tepeden bakıp ilginç mimarisini izledik hem de dinlendik. Geçen hafta Cappadocia Ultra Trail koşusu vardı, biliyorsunuzdur belki. Temenni Tepesi'nden koşuyu ilk bitirenleri de izleme fırsatımız oldu;)



Ürgüp, Göreme ile beraber, bölgede turizme açılan ilk ilçe olması sebebiyle, bugün de el sanatları ürünleri, hatıralık satan dükkanları, müzesi, kendine özgü taş evleri, konaklama imkanlarıyla turistik merkez konumunda. "Birazcık da magazin" diyecek olursak, Çağan Irmak'ın zamanında gönüllere taht kuran dizisi Asmalı Konak dizisinin çekildiği konak da burada:) Girişi sanıyorum 2 tl idi, ben de dizinin sıkı takipçilerinden olduğumdan konağın içine girmek istedim ve keyifle gezdim.



Ürgüp'ten sonra, Kapadokya'nın en önemli unsurlarından olan Göreme Açık Hava Müzesi'ni görmek için, konaklayacağımız ilçe de olan göreme'ye doğru yol almaya başladık.
Göreme Açık Hava Müzesi bir yemekhane etrafında düzenlenmiş harika kiliselere sahip çok sayıda manastırın bir arada bulunduğu büyük bir manastır kompleksidir. Hala özgün renklerini koruyan duvar resimli kiliseleriyle Bizans resim sanatının ve kayaoyma mimarinin en yetkin örneklerini sunar. Müzeye giriş indirimli 20, tam 40 lira. Girişte müzekart kullanılabiliyor ve gişede de çıkartılabiliyor. 



Tüm Kapadokya'nın en iyi korunmuş duvar resimlerini sergileyen Karanlık Kilise'yi gezmek içinse ayrıca 20 lira ödemek gerekiyor. 


Son derece etkileyici olan açık hava müzesi'ni gezdikten sonra, kalacağımız otele yerleşmek üzere Göreme'nin içerisine doğru devam ettik yola. Göreme'de oteller, restoranlar ve mekanlar için numaralı yön sistemi oluşturulmuş. Yani isim yazmak yerine sayılarla yönlendirme yapılmış yollarda. Ve bence bu uygulama çok kullanışlı olmuş turistler için. 68 numara olan Flintstones Cave Hotel'i kolaylıkla bulduk böylece. 



Otelimizin çok yakınında Yusuf Koç Kilisesi vardı, ama hiç fırsatımız olmadı gezmek için. Yerden ısıtma sistemi ile sıcacık olan şömineli, doğayla uyumlu döşenmiş otantik odamıza hızlıca yerleşip, çok acıkan karnımızı doyurmak için kendimizi dışarı attık. 
Aslında gelmeden önce methini epey duyduğumuz Pumpkin'de akşam yemeği yemek vardı aklımızda, ama servis 19:00'da başladığı için ve bizim beklemeye sabrımız olmadığı bu şirin mekanda değil, yine epey övülmüş bir mekan olan Kale Terrace'da yemeye karar verdik. "Nevşehir'e gelmişken testi kebabı yememek olmaz" diyerek meşhur testi kebabını denedik. Çok lezzetliydi, denemenizi öneririm.



Bu noktada, Göreme'nin doğası kadar insanının da zarafeti ile dikkatimi çektiğini paylaşmak istiyorum. Restoran çalışanları, otel çalışanları ve karşılaştığımız her esnaf, insanı sıkmayan kibar ve doğal bir ilgi ile yaklaşıyorlar turiste. Güney turistik beldelerinde tiksindiğimiz o yaklaşımla burada hiç karşılaşmadık. 
Yemekten sonra kısa bir yürüyüşten sonra, epey yorucu bir gün geçirdiğimizden odalarımıza çekilip erkenden uyuduk. Ayrıca sabah elbette gün doğuşu izlenecekti!!!
Sabah alarmımızla uyandık ve hızlıca kendimizi Sunset Point'e attık (araçla 5 dk.). Ama bir sıkıntı vardı, saat 05:50 olmasın rağmen, güneş doğmuştu. Buna anlam veremedik. Güneş doğmuş da olsa balonların yükselişi ve 70-80 balonun gökyüzünde süzülüşü çok estetik ve etkileyiciydi. Bu arada bu gezide balona binme planımız yoktu, hem bütçe ayırmamıştık (kişi başı 350-400 tl) hem de nasıl olduğunu bir yakından görüp içimize sinerse daha sonraki gelişimizde bineriz diye düşünmüştük. Ve izledikten sonra, bir dahaki sefere o müthiş coğrafyada gökte süzülme deneyimini muhakkak yaşamak istiyorum!



Otelimize dönüp, kahvaltı için çıkarken kol saatimi takınca, güneşin doğuşunu neden kaçırdığımızı anladım! Telefonum saati otomatik olarak geri almıştı:( Yani şu saat uygulamasını erteleme saçmalığı, gezimizin en önemli unsurlarından birine mani olmuştu...
Kahvaltıdan sonra, zaman kaybetmeden yola çıktık. İstikamet, bir Kapadokya gezisinin olmazsa olmazlarından yeraltı şehri görmekti. Yeraltı şehirlerinin ne zaman inşa edildiği kesin olarak bilinmemekte olup, her gelen medeniyetin adım adım geliştirdiği tahmin edilmekte. Yeraltı şehirleri sürekli yaşanan yerler olmayıp, çeşitli tehlike durumlarında sığınak olarak kullanılan ve yaşamın sürmesi için her bir ayrıntının düşünülerek tasarlandığı (ahır, ibadethane, kilise, baca ve havalandırma sistemi...) mekanlar.
Biz göreme'ye yaklaşık 30 dakika mesafedeki Kaymaklı Yeraltı Şehri'ne geldik. Girişte yine müzekart kullandık. Kaymaklı Yeraltı Şehri'nin şu anda ziyarete açılan kısmının, tamamının %8'i olduğu söyleniyor. Zaman zaman eğilerek geçilmek gereken dar yol ve geçitleriyle, taştan sürgü kapılarıyla, doğa ve insanın uyumuyla yaratılan mimarisiyle son derece etkileyici bu oluşumun içini gezmek 40 dakika kadar sürdü.
Oradan çıktıktan sonra, yeniden göreme yönüne dönerek Paşabağı (rahipler ya da keşişler de deniyor) Vadisi'ne geldik. Özgün peribacaları ile son derece estetik olan bu vadide bol bol fotoğraf çekildikten sonra oradaki kafeteryalardan birinde müthiş lezzetli nar suyu içerek dinlendik. Buradaki peribacalarından biri ise, Aziz Simeon Şapeli ve ziyarete açık.  Bu çileci azizin yıllarını geçirdiği yeri oldukça merak etmemize rağmen, zamanımız olmadığından içine girmedik.



Yolumuzun üzerindeki Zelve Vadisi'nin de yine zamansızlıktan girişini görmekle yerinmek zorunda kaldık.
Çünkü yavaş yavaş öğleden sonra olmuştu ve biz dönüş uçuşumuzun da olduğu ve arkadaşlarımızı göreceğimiz şehir olan Kayseri'ye doğru yola çıkmalıydık.
Yol üstünde, ilk gün bulamadığımız Avanos'a uğrayıp, şehirde bir tur attık. Ne yazık ki, uzunca durup çömlek atölyelerinde toprak kap yapma deneyimine de nail olamadık.
Akşama doğru kayseri'ye vardık. Kayseri'ye varır varmaz hissettiğim, büyük bir şehre geldiğimdi. İki günde Göreme ve çevresinin o sakin güzelliğine nasıl alışmışsam, Kayseri'deki araç ve insan kalabalığı rahatsız ediverdi beni. 
Arkadaşımızla buluşup, Kayseri'nin o güzel mutfağını deneyimlemek için meşhur Kaşık-la'ya gittik. Mantı, yağda mantı, yağlama yedik afiyetle.
Kayseri'de de gezilip görülecek çok yer olduğunu biliyorduk elbette ama, sadece mutfağına ayıracak vaktimiz oldu ne yazık ki. Akşam yemeğinden sonra biraz çay ve sohbetten sonra, makus talihimiz İstanbul'a dönmek üzere, şehre 15 dk mesafede olan havaalanına gittik.
Bir hafta sonu gezisi de böylece yaşanan ve yaşanamayan güzellikleriyle sona ermiş oldu...