Çarşamba, Ekim 16, 2013

charlotte gainsbourg- in the end

teeee the science of sleep'te karizması ile dikkatimi celbeden işbu hatunu sonrasında pekçok kere izlemiş ve takdir etmiş idim.
bugün de öğrendim ki -türkiye'de vizyona girip girmeyeceği meçhul olan- yeni bir filmi var imiş (bknz:nymphomaniac). 
yine kafası değişik yönetmen lars von trier'in çalışması hem de. 
film epey uzun ve oldukça erotik olsa da, burada da vizyona girmesini isteriz elbette...

şimdilik, babası misali çirkin ama çok çekici olan charlotte'nun güzel şarkılarından birini paylaşmakla yetinelim:


bu arada pür yakışıklı adamları değil de, serge gainsbourg misali arıza adamları beğenen kaç kişiyiz? 

bayram tatili- izmir

zaman geçtikçe istanbul'a bağlanıyorum, 2 günü aşan uzaklaşmalarda zorlanıyorum esasen.
buna rağmen, çok güzel elbette izmir'de ve tatilde olmak.
blogumu eskiden beri okuyanlar izmir- istanbul sevdası noktasında geçirdiğim dönüşüme tanıktırlar.
ne ara kendimi bunca ait hissettim istanbul'a, ayrılmakta bunca zorlandım bilmiyorum.
bir de şu var aslında, istanbul'u izmir'i yaşadığımdan daha fazla yaşıyorum ben.
izmir'de iken belki de aile yanında olduğumdan çok fazla gezme, keşfetme faaliyetlerim olmuyordu. 
hala bilmediğim pek çok yeri var izmir'in. 
oysa, istanbul öyle mi ya? 
5. yılım istanbul'da; ilk zamanlarki kadar abartılı gezmesem de, hala sürekli turist merakında yaşıyorum istanbul'da...

velhasıl, istanbul hayatsa, coşkuysa, yaşam telaşıysa; izmir, koşturmadan uzaklaşıp dinlenmek, huzur bulmak ve demlenmek demek artık...


serde egelilik var; deniz, balık, rakı olmadan da olmaz elbet:)

(balıklıova- garip'in yeri)

kurban bayramına gelince, asıl düşüncem şu olsa da




yine de kurban verilir allah'a (elbette çağa uygun biçimde!!!) .

zira, bana kalırsa, dini yaşayış biçimi, inançtan ziyade gelenekseldir; nasıl gördüysen öyledir yani...