Pazartesi, Mart 06, 2017

hafta sonu bursa gezisi- 1. gün

bursa, gezip görülecek yerler bakımından oldukça zengin bir şehir olduğundan, civarında yaşayanlar için oldukça uygun bir hafta sonu gezisi rotası.
biz de bu hafta sonu, ne zamandır aklımızda olan bursa gezimizi yaptık. planımızdaki bazı yerleri görememiş olmakla beraber, dolu dolu geçti iki günümüz de. 
bu sefer, üzerinden zaman geçmeden, hemen ertesi gün, gezimizi sizlerle paylaşmaya başlıyorum:)

1.gün (uludağ+merkez)
cumartesi sabahı yenikapı'dan mudanya'ya giden 7.30 feribotuna bindik. 


saat 9'da mudanya (güzelyalı)'ya vardık. oradan aracımızla 1 saat yolculuk yaparak uludağ'a çıkan teleferiğin başlangıç noktasına (teferrüç) ulaştık. (burada araçlar için ücretli otopark var).


teleferiği bir gün kullanmanın bedeli tam 38, öğrenci 27 lira. 
teleferik ile önce 4.5 km giderek sarıalan'a ulaşılıyor. sarıalan'da konaklamak için dağ evleri, atv ile eğlenebileceğiniz alanlar ve piknik alanları mevcut. 


biz orada zaman geçirmedik, inip hemen teleferiğin sarıalan-kurbağakaya arası çalışan kısmına geçtik. yine, yaklaşık 4,5 km giderek oteller bölgesi denilen kurbağakaya durağına ulaştık. bizim geldiğimiz mevsim itibariyle, hava oldukça güzeldi (1 derece- şehir merkezinde 19 dereceydi).
iner inmez, bir organizasyonun içinde bulduk kendimizi. meğer avrupa kar voleybolu turnuvaları varmış. denk gelmişken birkaç maç izledik.
sonra, kayak yapılan alanlara doğru yürüyüp (kar sporlarını yapmadığımızdan) kayanları izledik.


karlarda yürüdük ve oynadık. zaman hızlıca aktı ve öğleden sonrası için şehir merkezinde görmek istediğimiz pek çok yer vardı. o nedenle uludağ turumuzu kısa kesip, şehre inmek üzere, teleferiğe bindik.
teleferikle inerken, hayatımdakisevgiliinsan'ın doğumgünü için yanımda getirdiğim sürpriz tekila ve keki çıkardım çantamdan ve o irtifada mini bir doğum günü kutlaması yaptık:)


teferrüç noktasından aracımızı alıp şehir merkezine geldik. aracı merkezde bir otoparka bırakıp, gezmeye başlamadan önce "iskender- pideli döner kebap" yemek üzere heykel'deki tarihi kebapçıya oturduk. daha önce izmir-istanbul yolculuklarımızda yol üstünde yediklerimiz gibi, lezzeti yine muhteşemdi. üzerine hemen karşısındaki meşhur bağdat hurma tatlısından yedik. bursalı arkadaşımız çok övmüştü, ancak, doğrusu biz sıradan bir şerbetli hamur tatlısı olduğuna kanaat getirdik. 


yeme faslı bitince nihayet görülecek yerler turumuza başladık.
öncelikle ulu camii'yi ziyaret ettik. 20 kubbeli görkemli cami, 1.bayezid tarafından 1396-1400 yıllarında inşa ettirilmiş. caminin içinde bulunan şadırvan, dikkat çeken özelliklerinden.


sonrasında ulu camii yakınındaki çarşıları gezdik. çarşılar çok kalabalık, şehir baya yaşayan, hareketli bir şehir.
kozahan'da (kemeraltında çok sevdiğim bir yapı olan kızlarağası hanına çok benziyor) oturup bir çay içmeyi çok istedik ancak, beklememize rağmen yer bulamadık... biz de ulu camii'nin hemen yanındaki çınar cafe'ye oturduk çay içip dinlenmek için. seyyar satıcılardaki çok çekici görünen simitlerden aldık. gerçekten de çok lezzetliydi, izmir gevreğine benziyordu. 
biraz dinlendikten sonra tophane tarafına çıktık. osman gazi ve orhan gazi'nin türbelerini ziyaret ettik.


günbatımını saat kulesinin dibinden izliyorduk ki "akşam ne yapalım?" diye düşünmeye başladık. hayal kahvesi'nde o akşam program yoktu. o anda aklıma gün içinde önünde geçtiğimiz bursa devlet tiyatrolarının "ahmet vefik paşa sahnesi" geldi. hemen akşamki oyunlara baktık, yer kalmamıştı, ama, yine de şansımızı denemek için şehir merkezine doğru yürümeye başladık. 
tiyatroya yetişmek istediğimizden tophane'deki sümbüllü bahçe konağı'nı da sadece görmekle yetindik. gerçekten çok güzel bir yer, daha fazla vaktim olmasını ve meşhur osmanlı çayını içebilmeyi isterdim... başka zamana artık diyelim:)
tiyatro bileti için gişeye gittiğimizde koltuk kalmadığını, ancak, sandalye koyabileceklerini söylediler. biz de kabul ettik. neyse ki, oyunun başlamasına 1 dk kala hala koltuklar dolmayınca, boş koltuklara geçtik. hem de çok güzel bir yere oturabildik. oyun "80 günde devr-i alem"di. çok da güzeldi. çocuklukta hepimizin bildiği bir hikaye olsa da, unuttuğum bu hikayeyi izlemek çok keyifliydi. sahne kullanımı ve oyunculuklar oldukça başarılıydı. tabi ki hepimizin dünyayı gezme hayalleri perçinlendi oyunun sonunda :p


tek perde olan oyun 1,5 saat sürdü. çıktığımızda 9,5'tu. meşhur söğüşü yemek isteyen arkadaşlar için yakındaki yayla söğüşçüye gittik, sonrasında da söğüş yemeyenler için çorbacıya (güzel bir restorandı, ancak ismini ne yazık ki hatırlayamıyorum...)
kalacak yer açısından şanslıydık, çünkü beraber gittiğimiz arkadaşımızın ailesi bursa'da yaşıyordu ve bizi misafir etmek istediler. evlerine gider gitmez, biraz oturduktan sonra hemen uyumak istedik, çünkü gerçekten çok yorulmuştuk ve ertesi gün de yoğun bir program bizi bekliyordu;)

*bursa'da beni şaşırtan durumlardan biri, istanbul'u aratmayan trafiği oldu... pek çok sorun istanbul'a mal edilse de, aslında istanbul'da olan sorunların çoğu, sanıyorum ki, tüm büyük şehirlerin sorunu aslında... sadece biz burada daha büyük bir kitle olarak bu sorunlara maruz kaldığımız için daha büyük bir problem varmış gibi duruyor olabilir...

*trafiğe benzer şekilde kalabalıklık açısından da istanbul'u aratmadı bursa... tatil günü diye mi, hava güzel diye mi bilmiyorum ama, merkezde gezdiğimiz yerler çok kalabalıktı... sanıyorum kalabalıklık da sadece istanbul'un değil, aslında büyük şehirlerin sorunu...