Cumartesi, Kasım 20, 2010

ah, bu ben kendimi ...



kitap okurken, film izlerken ya da bu gibi yararlı olduğuna inandığım bir eylemi yaparken; "yapıyor"


olmak kadar -belki daha bile fazla-


"bunu da yapmış olacağım"ı


önemsemek niye ki ama ya?


yani ne yapıyorsan keyif aldığın için yap, öyle değil mi?


hobilerde bile "görev" bilinci nedir ki?

korkarım, herkesin hayatı benzer derecede sıkıcı...

herkes başkasının hayatına özeniyor, kimse kendisininkinden memnun değil...
kime sorsan şikayetçi, kimseye göre kendi hayatı yolunda gitmiyor ya hani...
her şey dışarıdan (uzaktan) güzeldir belki de...

alaçatı'dan şirinevler'e DÜŞMEK.

bayram tatili münasebetiyle izmir'deydim bir haftadır. ca'nım şehrimin en sevdiğim yerlerine gitmeye çalıştım. kapanışı da alaçatı'yla yaptım dün. -bilenler bilir- mimarisi ve kendine has dokusuyla çeşme'nin çok hoş bir bölgesidir alaçatı.


alaçatı'da yakınımızın bir ahbabının "mudejar" isimli butiğini ziyaret ettik bir de. ilk etapta "müjde ar" olarak okudum butiğin adını ben. pekçok kişi benzer durumu yaşıyor olmalı. aşinalıkla ilgili sanırım. bir de bir araştırma vardı hani; "harflerin yerleri ne kadar değişik olursa olsun, ilk ve son harfler doğru ise, insan beyni bunu doğru algılıyor" diye..


butik sahibi müjgan hanım'dan öğrendiğime göre; mudejar ispanyolca "ahşap oyma ve süsleme sanatı" demekmiş.
uyanmadığımdan, kendisi için feribotta bir çay içemedim ama, bir kişinin bile bu yazıyı okuması onu memnun ederdi sanırım.
okuyucuya not: izmir'den istanbul'a her dönüşümde şöyle bir afallasam da, alaçatı'dan sonra gördüğüm ilk yerin şirinevler olması, bünyemde ciddi bir şok etkisi yaratmış olabilir, kanımca.