Salı, Temmuz 06, 2010

çocuklar


çocukları seviyorum.

(ille benim de bir tane olsun ister miyim bilmiyorum, ona büyüyünce karar vericem.)

onları izlemek, onlarla oynamak, onları öpmek mutlu ediyor beni.

ama sanırım -gelişim ve gelişim psikolojisi üzerine o kadar okumama rağmen- anlamıyorum onları. çok daha fazla anlamak isterdim, anladığımı hissetmelerini, onları tanımayı...

çok farklı bir algılayış biçimleri, dünyaları var ve ben sanırım oraya giremiyorum.

bir de dil gelişim evrelerini çok hoş buluyorum. (bir dili öğrenmek her zaman çok hoş ve keyifli gelmiştir bana) o evrelerden birinde "eksik kurallaştırma" mı ne vardı, (bahsedeceğim o olmayabilir de) onun örnekleriyle karşılaşıyorum bazen, gülümsüyorum:

duvar çatlağını gösterip heyecanla "baba baba duvar yırtılmş!"

yolda ani esen rüzgar karşısında "anne rüzgar yağıyor!"

benim bir gözlemim var

özel sektörde ve dolayısıyla yoğun çalışanlar kamu çalışanlarından pek hazzetmezken, kamu çalışanları da kendi aralarında öğretmenlerden pek hoşlanmazlar (tatilleri çok diye) ve nihayet öğretmenler de okulda çalışan psikolojik danışmanları (milli eğitim bakanlığının verdiği -çok da anlamlı olmayan- ünvanla "rehber öğretmen"leri) pek çekemezler.

alışveriş maceralarım- chapter:1


alışverişteydim geçenlerde. pek keyifli değildi. zorunlu alışverişi sevmiyorum, yani gerçekten ihtiyacın olan eşyaları almak için gezmeyi. stresli oluyorum. hani kışın mont, çizme almaya ihtiyacın olur; yazın da bikini, plaj çantası, terlik, şapka vs., ama karşına çıkmaz istediğin gibisi.

hele bikini almak... her yaz ertelemeye çalışırım ama tabi bir yere kadar, eninde sonunda almak gerekiyor birgün. bikini bakmak, bulmak, beğenmekten daha zor aktiviteler de vardır elbet ama bu da az zor değil hani, hatırı sayılır bir zorluğu var.

bir de ayakkabı hadisesi var ki, o da beni çileden çıkarır. çılgınlarca çeşit olmasına rağmen ve çoğunun da oldukça güzel yanları bulunmasına rağmen, her birinin bir kusuru oluyor bence. hadi ona razıyım da, ayak numaram 35 benim. ve girdiğim mağazaların %97sinde ayakkabılar 36'dan başlıyor. ve bu gerçekten çok saçma! bu sorunu yaşayan tek kişi olmadığımı biliyorum. artık agaxy gibi çocuk mağazalarından ayakkabı almak istemiyorum; zira 24 yaşındayım.


ve son olarak;

alışveriş konusunda deneyimlerime dayanarak "murphy kanunları"na eklemeler yapmak isterim izninizle:

1. karşınıza sürekli kaçırılmayacak fırsatlar çıkıyorsa ya paranız yoktur ya zamanınız ya da ihtiyacınız. paranız, zamanınız ve ihtiyacınız varsa, karşınıza beğeneceğiniz birşeylerin çıkma olasılığı düşüktür.

2. girilen mağazadaki görevliler tek başınıza takılıp özgür olmak istediğinizde dibinizden ayrılmazlarken, ilgilenmelerine ihtiyaç duyduğunuzda sizinle asla ilgilenmezler.


annem ilginç bir karakter, vesselam.


gecekuşu, televizyon çocuğu'ndan bu yana okan bayülgen'in yaptığı tüm programları hiç kaçırmadan takip eden bir annem var benim.

ayrıca kendisi birol ünel ve fatih akın hayranı.

bir de filme başlar başlamaz filmin içine girebilme ve hatta sonunu kestirebilme yeteneği var.

bir de şu var:

10-15 yıl önceydi. aliağa'da yaşarkendi. ablam, annem ve ben bir yaz sabahı yürüyüşe çıkmıştık sahile. biraz ilerledikten sonra, denize düşmüş ve yüksek duvar (duvar da değil de, ne denir ona, deniz kenarına koruma amaçlı yapılan yükselti) nedeniyle kurtulamayan, çırpınan bir sokak köpeği gördük. "ah yazık, kıyamam" gibi doğal tepkilerden sonra, ablam ve ben, yolumuza devam etmek üzere adım atınca fark ettik ki annem köpeği bırakıp gidemeyecek. öylece bakıyor köpeğe, içi el vermiyor bırakıp gitmeye. bir anda kafasında lamba yandı sonra. beline bağladığı hırkasını çıkarıp denize savurdu ve köpeğin ona tutunmasını sağlayıp köpeği karaya çekti! köpek kurtulmuştu. hoplayıp zıplayarak, yol boyu bize eşlik ederek teşekkür etti. ablam ve ben ise hayret içindeydik, annemizin yeni bir yönüyle tanışmıştık o gün, annemiz bir kahramandı.