Cumartesi, Ağustos 29, 2015

son zamanlarda ben ve istanbul

bir ayın daha sonuna gelirken, bir mevsimin de sonuna geliyoruz.
yaz sonunda gecelerin serinlemesiyle, sonbaharın yaklaştığının müjdeleniyor oluşu beni ziyadesiyle mutlu ediyor.
ve fakat, bir yandan da, iki gün sonra iki aylık iznimin bitiyor oluşunun ve yeni bir işe başlayacak olmamın yarattığı kaygıyı taşıyorum.
bakalım, nasıl olacak...
biraz da bu nedenle gezebildiğim kadar gezmeye çalıştım şehr-i istanbul'u ağustos ayında.
geçtiğimiz hafta sonu ömrümde ilk kez burgazada'ya gittim mesela! bir başka yazıda ayrıntılı anlatacağım onu.


bir önceki hafta sonu da iğneada ve kıyıköy'e gittim. yine ilk defa. onu da uzunca anlatacağım daha sonra.


şimdi günübirlikleri anlatma vakti...
dün akşam arkadaş grubumuzdan iki kişinin doğumgünüydü. malum, cuma akşamı kalabalık bir grupsanız rahatça uzun uzun oturabileceğiniz çok fazla mekan yok istanbul'da. biz de öyle bir mekan ararken kemal'in yeri'nden haberdar olduk. son zamanların en popüler mekanlarından akın balık'ı biliyorsunuzdur. onu geçip biraz daha yürüyünce karşınıza çıkan salaş bir balıkçı kemal'in yeri. salaş, rahat, sakin. inceden çalan zeki müren, rakı balığa en çok yakışan şüphesiz. belki arada biraz müzeyyen senar da olabilirdi. fiyatlar uygun; ancak, ne yazık ki, lezzetler vasat. balıklar da mezeler de iyi değildi. yine de keyifle ve rahatça muhabbet edebildiğimiz bir akşam oldu bizim için.
ben biraz erken varmıştım karaköy'e. bilirsiniz, ne de güzeldir karaköy! hele akşam üstleri...
mest ola ola dolaşıp bolca fotoğraf çektim.




sonra halis bekrizade efendi'de oturup ney, kanun sesleri eşliğinde sade bir türk kahvesi içerek bekledim arkadaşlarımı. nasıl büyük keyifti... her şey nasıl güzeldi...


bir önceki gün (semtimiz kartal semti:)) beşiktaş'tan başlayıp vapur sefasıyla üsküdar'a uzanan, avcılar sahilde noktalanan uzun bir tur yapmıştık annemle. yine istanbul'a aniden hayran olunuverilen bol fotoğraflı bir gündü;)




geçtiğimiz haftalarda bir başka gün maltepe'de gold country park'ta doğanın içindeydim. eski iş yerim olan bahçelievler rehberlik ve araştırma merkezi, kurumdan ayrılışım anısına veda günü tertip etmişti bana. paintball oynayıp çam kokusu ile mangal keyfi yaptık. doğada ve sevdiklerinle olmak çok güzeldi. ancak, ilk paintball oynayışımdı (oynayamayışım da denebilir) ve şiddetten ne denli uzak bir insan olduğumu bir defa daha anladım. boyadan mermilerin sesi bile gerçek bir çatışmadaymışımcasına nasıl rahatsız etti beni, anlatamam.


bir başka akşam caddebostan sahilinde çimlerde oturma güzelliğine nail oldum. zira liseden arkadaşım uğur saatçi'nin yazmış olduğu istibdat kumpanyası'nı izleyecektik özgürlük parkı'nda yine liseden çok sevdiğim bir arkadaşımla. gel gör ki, yoğun talep nedeniyle oyuna giremedik. biz de hemen sahile attık kendimizi. deniz kokusu ile mutlu olduk.



yine yakın zamanda, meslektaşım da olan bir arkadaşım ile bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesi'nde görüştük. bu şehirde sevdiğim bir yer mazhar osman'ın bahçesi. görüştüğümüz günün hemen öncesinde, bahçedeki rodin'in düşünen adam heykeli hakkında yazı okumuş olmam da tamamen tesadüftü. sahi siz biliyor muydunuz hikayesini?