Cumartesi, Nisan 25, 2015

ben her bahar...

istanbul'u çok sevsem ve bu şehirde çok mutlu olsam da; bittabi, memleketim olan izmir'in yeri ayrıdır bende. orada yaşayan ailem ve arkadaşlarımın yanı sıra salt şehrin kendisini de özlerim sıklıkla.
5 aydır bir fırsatını bulup da gidemediğimden burnumda tütüyordu son zamanlarda. ve nihayet kısa süreliğine de olsa ziyaret etme fırsatı yarattım kendime. 
6. yılım istanbul'da ve her yıl, baharı kutlama bahanesi ile nisanda muhakkak gitmeye çalışıyorum aslında izmir'e. zira, nisan en güzel ayıdır izmir'in. istanbul'un mayıstır mesela. izmir'de ise mayıs yavaştan kavurucu yaz aylarının sinyallerini vermeye başlar ve bu nedenle nisan gibi güzel görünmez gözüme. oysa nisanda hanımeli kokar izmir sokakları... yasemin kokar...


velhasıl 4 gün hem ailemle hem de şehrimle hasret giderme imkanım oldu. dedemin elini öptüm (kim bilir belki son defa), annemin el açma böreğini yedim, ege otları yedim bolca, çocukluk geleneğim olan kitap fuarı ziyaretimi gerçekleştirdim (artık eski anlamı kalmasa da, adet yerini bulsun diye bir kitap olsun aldım), foça'da gezdim, kozbeyli'de kahve içtim, kordon'da, kıbrıs şehitleri'nde yürüdüm, küçükavcı kahvesi içtim bol bol, üniversiteden çok yakın arkadaşımla görüştüm, her görüşümde büyüyen oğlu ile vakit geçirdim...
kızlarağası'nda kahve içemedim bu sefer; yasemin ya da barınak'ta da oturamadım bir akşam üstü, aklımda olan iki müzeyi  (kadın müzesi, maske müzesi) göremedim yine...
ama olsun, çok güzel zaman geçirdim ben izmir'de...