Perşembe, Mart 26, 2015

pms

normalde umutlu, iyimser ve mutlu bir insanım.
bir ruh sağlığı çalışanı olarak, en sık rastladığım depresyon bana hiç uğramadı diyebilirim (çok şükür).
depresyondaki danışanların çaresizliği oldukça etkiler beni...yaşama karşı bunca şevksiz olmaları, karamsar olmaları...
bir şeyi anlamak için ille deneyimlemek gerekmez belki; ama, "yaşarsam anlarım" deyişine de katılmamak mümkün değil bazen... kendimiz de tecrübe edince, doğru anlamak daha kolay oluyor sanırım bir şeyleri...
ve neyse ki benim bünyem de -galiba- bu danışanlarımı daha iyi anlayabilmem için, her ay bir hafta depresyon deneyimletiyor bana;)



evet, premenstrüel sendromdan bahsediyorum!!!
bana o dönemlerde neler oluyor?
en başta, oburluk ve şişme zaten benlik algımı etkiliyor. çirkin ve beğenilemez bir kadın olarak algılamaya başlıyorum kendimi. çok yediğim için suçlu hissediyorum ve gerçekten de kilom 1-2 kilo fark ediyor.
sonra genel olarak, baş etmesi zor bir öfke (kaynağı ve yöneleceği nesne/kişi belli olmayan) ve derin bir mutsuzluk hali ve bunları müteakip ağlama patlamaları.
uyarılmış/ tetikte bir hal. her türlü rahatsız verici uyarana daha duyarlı olma. örneğin gürültü, örneğin sokakta küfür eden erkekler, yola tükürenler... 
başlı başına istanbul aslında... bu kadar insanın olması, kalabalık, trafik, yürürken bile sürekli kesintiye uğrama, doğadan bunca uzak olma, inşaatlar, beton yığınları, sıkışmış/üst üste yaşayan insanlardan müteşekkil bir şehir...
sorgulamalar sonra:
"nasıl yaşıyorum?
niye böyle yaşıyorum?
başka bir hayat mümkün müydü?
çalışmak istemiyorum/ özgür olmak istiyorum!
allah'ım ne klasik hayatım var! her şey sıradan; üniversite, iş, evlilik, ev alma... sırada ne var? bu mu hayat?
hani ben sevgilimle nepal'e falan gidecektim, hep yollarda olacaktım, o değişik bir müzik aleti çalacaktı ben dans edecektim, öyle yaşayacaktık..."

ve bunlardan sonra, tüm yapabildiğim, bim'den osmanoğlu çikolatalı pasta alıp, yarılamak tek başıma... 

Çarşamba, Mart 25, 2015

gölgesizler

yeterince kitap okumuyordum...
hasan ali topbaş hiç okumamıştım mesela...
yeterince film de izlemiyordum
ama neyse ki zamanında epey izlemiştim...
gölgesizler de o dönemlerde izlenenlerdendi...
film hayal meyal aklımdaydı ama etkilendiğimi biliyordum...


candan erçetin ne yapsa iyi yapıyordu...

Pazar, Mart 22, 2015

evde değilken aklı hep evde olma üzerine aforizmalar:)

yaş aldıkça, alışkanlıklarıma ve rutine daha bağlı birine dönüştüğümü gözlemliyorum.
bu durumu ilk, geçtiğimiz yaz, arkadaş grubumuzla güney tatilimizi planlarken fark etmiştim. herkes tatili uzatma çabasındayken, ben bir an önce yeniden evimde olma çabasındaydım... 
sonra hafta sonları çıkılan kısa seyahatlerde gözüme çarpmaya başladı. sanki aylarca gelmeyecekmişimcesine, buzdolabını tüketme çabasına girmeler, yıkanmamış çamaşır bırakmama gayreti...
ve en son da bu sıralar...
haftaya bugün finlandiya'da olacağım. 9-10 günlük bir iş gezisi...
valizimi hazırlamaya başladım bugün. ama valiz hazırlarken o eski zamanlardaki heyecana sahip olmadığımı düşündüm. "keşke 5-6 gün olsaydı" diye düşünürken yakaladım kendimi sonra... derdim, ben yokken ev (düzen) nasıl gidecek... kontrol edemeyeceğim diye yaşadığım kaygı yani... ne boktan bir "yetişkin" davranışı edindim ben böyle...

Cumartesi, Mart 21, 2015

bazen kızar dünyaya/ama sadece kendini üzer

"...
Bazen bakar gökyüzüne o
Bulutları izler
Kuş olup kanat çırpmak
O bulutları geçmek ister
Yemyeşil çimenlerde sırılsıklam koşmak ister
Bu gri şehrin tüm yollarını rengarenk boyamak ister
Göremezler
Kalbindeki elmasa erişemezler
Çözemezler
Onun bir düşü var ki asla bilemezler
..."


Perşembe, Mart 12, 2015

rakı&müzeyyen senar

"dalgalandım da duruldum
koştum ardından yoruldum
binlerce güzel sevdim de
en son sana vuruldum..."



ne çok rakı içesim geliyor zamanlı zamansız.
peki rakıyı bunca seven kadının kocasının rakı içmiyor oluşuna ne demeli?

Çarşamba, Mart 11, 2015

istanbul, finlandiya ve daha bir sürü şey

vuhuu, 10 gün olmuş yine yazmayalı. 
avm'lerin küçük esnafı bitirdiği gibi bitirdi blog yazarlarını instagram.
paylaşım ihtiyacı instagramda kolay ve hızlıca giderilince bloglar eskisi kadar uğrak yeri olamıyor. ve fakat bendeki yeri ayrı...

bakalım, neler oldu peki bu zaman diliminde:
gri pasaportum geldi!!! iki hafta kaldı finlandiya'ya! bu sırada, önümüzdeki yıl için de bir proje daha yazdık; bu sefer isteğimiz portekiz ve almanya;)


annem istanbul'a geldi ziyaretimize. bunu duyan ablam da eklendi sonradan. hava koşulları el verdiği ölçüde gezdik biz de.
hava güzelken, pek sevdiğimiz boğaz hattını yürüyerek gezdik. ortaköy'den rumelihisarı'na... milyonuncu defa saygı duyduk yine şehr-i istanbul'a...
bu arada, bir şehri öğrenmenin en iyi yolunun onu yürüyerek kat etmek olduğunu söylemiş miydim;)


hava kötüyken ise, sevdiğim tek avm olan aqua florya'ya gidip manzaranın tadını çıkardık. 


istanbul akvaryum'u gezdik. turkuazzo'ya gitmiştik 5 yıl önce. istanbul akvaryum daha büyük, gez gez bitmiyor, bir koca gün geçirilebilir orada. yine de belli bir süre sonra, öyle yapay, kapalı yerlerde boğuluyormuşum hissi geliveriyor bana. size de olur mu hiç?


bir başka gün, rahmi koç sanayi müzesi'ne gittik. benim 5. gidişimdi. ama yine keyifle gezdim. müzenin ilk yapısı olan lengerhane binasını gezmemiştim daha önce, bu sefer orayı da gezdim ve o kısmı da çok sevdim.
yağmurlu ve/ya soğuk günlerde müze gezmenin harika bir fikir olduğunu söylemiş miydim peki;)


sonra hayatımdakisevgiliinsanın doğumgünüydü 4 mart. babamın da ölüm günü...
hayatımdaki en zor günün bile bendeki anlamını değiştirebilen bir hediye olduğunu düşünüyorum onun...  
evde mütavazi bir biçimde kutladık bu süper karizmatik yeni yaşını:) ellerimle pasta yaptım, sevdiği gibi, bisküvili.


kendisi 30 oldu! tanıdığımda 21, ilişkimiz başladığında 23'tü... 
en büyük dileğim, sağlığımızın, aşkımızın, sevgimizin, huzurumuzun, ağız tadımızın yerinde olduğu nice yıllar beraberce, e hadi, inşallah:)

Pazar, Mart 01, 2015

şubat ayı filmleri (4) ve kitapları (1)

zaman gerçekten de koşuyor, uçuyor, hızla ilerliyor!
zaten kısacık olan şubat ayının yarısından sonra yazamamışım... 14 şubatta o acı ve utanç verici olaydan sonra kendimize gelmek hepimiz için uzun sürdü zaten...
şimdi bu güzel BAHAR sabahına -evet nihayet 2015'in çetin kışını uğurluyoruz- şubat ayını kapatarak başlamak istedim.
ne yazık ki, epey verimsiz bir ay. baharla beraber daha zengin okuma ve izlemelerimizin olması umuduyla diyorum;)

bağışlanan terapi-i yalom
kitap şubat ayında bitti ama, başlangıcı çooook eskilere dayanır:) kitabı mayıs 2013'te almışım. o zamandan beri- neredeyse 2 yıldır- elimde dolaşan ve zaman zaman okuduğum bir kitaptı. zaten 1-2 sayfalık kısa bölümlerden oluşan ve ara verilerek okunabilecek bir mesleki kitap. danışan/ hasta gören herkeste bulunması gereken yararlı bir kitap olduğunu düşünüyorum. kitapla ilgili tek eleştirim ise yayınevine. irvin yalom kitaplarını önceden remzi kitabevi basıyordu ve son derece güzeldi. fakat son zamanlarda kabalcı'ya geçti. özellikle spinoza problemi'nde beni çok rahatsız eden yazım ve noktalama yanlışları, anlatım bozuklukları vardı. bu kitapta o denli yoğun olmasa da, yine de gözüme çarpan dil hataları vardı

onun dışında devrim ayetleri, peri gazozu ve bir cinayetin psikanalizi yarılanmış olarak elimde.önceden başladığım kitabı hemen bitirmeye çalışırken ve elimde bir kitap varken kat'iyen başka bir kitaba başlamayan ben, ne olduysa son zamanlarda eş zamanlı olarak farklı kitapları elimde gezdirir oldum...

filmlere gelince...
kış uykusu
ne denebilir ki! gerçek bir sanat eseri... bitmesini hiç istemeden ve kıpırdamadan izledim. nuri bilge ceylan'da görüntülerdeki zevke alışkınız da; bu sefer, kurgu, diyaloglar, oyunculuklar... muhteşemdi!

birdman
oscar'a aday filmlerin en azından bir kısmını izleme isteğimiz vardı; gelgör ki, sadece birdman'i izleyebildik. "en iyi film" de dahil olmak üzere, önemli birkaç ödülü de kazanan film, güzel ve orijinal olmakla birlikte, yılın en iyi filmi miydi emin değilim. 

in brugge
4 yıl önce izleyip çok beğendiğim filmi, bir kez de arkadaşlarımla beraber izledim. ne de olsa, benelüks turu için biletler alındı bile;) 
"4 ay sonra sokak sokak gezeceğimiz şehirlerde geçen filmleri izlemek, bu seyahat için heyecanımızı artıracaktır" düşüncesi ile hollanda ve belçika'da geçen film önerilerinize açığım;)

itirazım var
beş kardeş'i izlemeye başlamışken, "onur ünlü'nün izlemediğimiz işi kaldı mı" diye düşündük ister istemez ve itirazım var'ı bir türlü izleyemediğimizi hatırladık. hemen bu açığı kapatmak gerekti. diğer filmlerine göre, daha az absürd olan bu filmini de severek izledim ben.