Çarşamba, Temmuz 12, 2017

2017 haziran ayı filmler (3) ve kitaplar (3), ve bir de dizi (fi)

yaz bereketi geldi haaaanım:) fena bir ay olmadı haziran. bakalım neler okumuş neler izlemişiz:

bucket list
yıllaaaaardır listemde olan bir filmdi. herkes pek övüyor pek anlatıyordu.
kafayı rahatlatan bir film izleme isteğim olan bir gün açıp izledim. keyifliydi, ama öyle herkesin yere göğe koyamadığı kadar bir şey bulamadım ben.
son demlerini yaşayan iki ihtiyar adamın, bugüne kadar yapmak isteyip de yapamadıklarının listesini çıkarıp bu listedekileri tek tek hayata geçirmelerini konu alıyor. birbirinden oldukça farklı bu iki ihtiyarı usta oyuncular jack nicholson ve morgan freeman canlandırıyor.
yer yer yaşama dair umut veren bir film olsa da, yer yer o "amerikan filmi yapaylığını" hissettirdi.
film boyunca elbette ben de filmi izleyen herkes gibi, kendi "ölmeden önce yapılacaklar" listemi düşündüm bir yandan:)


muhteşem gatsby
bu film de benzer şekilde yıllardır izlemek istediğim filmlerdendi. ve yine keyifliydi, ama öyle herkesin yere göğe koyamadığı kadar bir şey bulamadım ben. (sorun bende mi?)
dönem filmi olması oldukça dikkat çekici; renkler, kostümler, ambiyans göz doyuruyor. 
yıllar içerisinde leonardo di caprio çok takdir ettiğim oyunculardan biri oldu, her filminde rolünün hakkını veriyor, bu filmde de öyle olmuş.


fi (10-11-12 . bölümler)
bir ay önceki yazımda da yazdığım gibi fi dizisinin çok fazla eksiği olmasına rağmen, ilk sezonun son 3 bölümünü de izledim.
ya ben alıştım, daha çok içine girdim hikayenin ya da hakikaten daha başarılıydı. bu 3 bölümü daha keyifle izledim. son bölümün sonunda bir sevişme sahnesi var ki, hayatımda izlediğim en estetik sevişme sahnelerinden. türkiye'de bunu başarabilmek önemli bir başarı diye düşünüyorum.


tereddüt
yeşim ustaoğlu'nun "kadın" derdini sert biçimde anlattığı bol ödüllü filmi. senaryo da kendisine ait. türkiye-fransa-polonya ortak yapımı.
kasvetli bir hava, bu psikolojik kasvete uygun seçilmiş karadeniz dış mekanları...
eksiği var, bazı geçişler hızlı, bazı karakterler havada. ama kesinlikle etkileyici...
*psikodrama sahnesinde aklıma arşaluys kayır hocamın gelmesi ve film bitiminde jenerikte adını görmem de ayrı bir hoşluktu kendi adıma. meğer hakikaten de kendisi danışmanlık yapmış o sahnelerde.
film için yönetmenin kendi yorumu:
"bu hikâye, modern ve geleneksel toplumlarda kadın ve ergen olmayı sorgularken, hem bu bu topraklarda, hem de aslında dünyada kadın olma hallerine bakan bir bakış açısına sahip. Geleneklerin, örflerin belirlediği moral değerler, özellikle modern toplumlardaki sert göç olgularıyla hızla gelişen modernitenin içinde bir arada yaşama modelini oluştururken; çarpıklaşıp, değersizleşmeye ya da yozlaşmaya maruz kalarak yaşantılarımızda baş edemeyeceğimiz yargıların, sorunların oluşmasına neden oluyor. Ve bu sorunlar bizlerin birey olarak gelişimini, özgürlüğünü kısıtlarken, hayatımıza kendi irademizle karar verebilmemiz konusunda derin engeller çıkarıyor, çoğu kez ihmal ve istismarlara maruz bırakıyor ve çok daha derinden, erkeğin de gelişiminde sağlıklı bir ilişki kurabilmesi konusunda önü alınmaz yaralar açıyor.

‘Tereddüt’, bu yapının içinde kadın olma hallerini, kadın erkek ilişkisini, aile kurumunun sorumluluklarını ve ihmallerini sorgularken, bir yandan da travma mağduru olan birinin hem psikolojik hem de adli süreçte yaşayabileceği sorunları tartışıyor."
kan ve gül bir kara dejavu
alper canıgüz'ün yıllar sonra çıkan son kitabı. yine bildiğimiz, beklediğimiz tarzda akıp giden bir kara komedi.


vay başına yoga gelenler
haydarpaşa kitap günleri programına bakarken haberdar oldum bu kitaptan. pek sevdiğim yitik ülke yayınları'ndan yeni çıkmış. içinde yoga geçince hemen merak ettim tabi. üşenmeyip beylikdüzü'nden kadıköy'e gittim oradan alıp yazarına imzalatayım diye. malum istanbul koşulları, imzaya yetişemedim ama kitabı aldım oradan. 
çimen erengezgin'in kendi yoga ile tanışmasından eğitmenliğe evrilen hikayesini anlattığı kitap akıcı biçimde okunuyor. yoga hakkında da ayrıntılı değil ama temel bilgileri içeriyor. yogayı merak eden ya da yogaya yeni başlayanlar için iyi bir kitap.


tatar çölü
bu kitabı duyalı ve edineli epey uzun süre olmuştu aslında. ama bir türlü başlamamıştım.
oysa, ne kadar seveceğim bir kitapmış...
insanı, yaşamı anlatan zamansız bir eser bence, klasikler tadında...


okuduktan sonra hakkında araştırma yaparken altına imzamı atabileceğim bir yorum ile karşılaştım. sizinle onu paylaşmak istiyorum:

"Tatar Çölü'nün kahramanı Giovanni Drogo....Kitap onun Bastiani Kalesi'ne atanması ile başlıyor ve kaderin ağlarını onun için nasıl ördüğünü düşünürken aslında kendisinin kaderin ağlarını örmesine nasıl katkıda bulunduğuna trajikomik bir şekilde tanıklık ediyorsunuz.
İşin başında Drogo'nun kaleyi ilk andan itibaren terk etme isteğini, hatta bunun için çabaladığını (ya da çabaladığı izlenimini ediniyorsunuz) düşünüyorsunuz ancak giderek kaleye alıştığını,ilk başta yadırgadığı herşeyin zamanla kendisi için olağan bir hal alıp sıradanlaştığını ancak bunları değiştirmek için de hiçbir şekilde (ama ciddi bir şekilde ve değişiklik meydana getirecek bir biçimde) harekete geçmediğini görüyorsunuz. Ancak bunun farkına varmadığını, varmamak için de mantıklı hiçbir gerekçe olmamasına rağmen -gerçekliğinden bile emin olmadığı- bir söylentiyi nasıl umuda dönüştürdüğünü acı bir şekilde izliyorsunuz.
Drogo hayatı elinden akıp gider ve alışkanlıklarının yarattığı o güvenli ve hareketsiz dünyada ilerlerken hayatının fırsatını elde etmeyi umud ediyor.... Ve Bekliyor....Hepimizin beklediği gibi...(kimi zaman bir adamı, bir kadını,kariyerimizin parlak hale gelmesini ki çoğumuz içinde bulunduğumuz o işten nefret eder hale gelmişken) Bu fırsatın doğmasını ve umutlarının gerçek olmasını....Bir gün Düşman gelecek ve o kahraman olma fırsatını elde edecek...Kimdir bu düşman? Kuzeyden gelecek olan Tatarlar... Tatar Çölü'nden gelecek olan saldırı....Halbuki böyle bir şeyi umud etmek için herhangi bir tek geçerli bir nedeni bile yoktur. Tam tersine Drogo başkaları tarafından yaratılan bir umudun gerçekleşmesini dilemektedir ve kendi dünyası ve hayatı için bir şey ümit etmekten bile aciz duruma düşmüş ve başkalarının umuduna sığınmıştır adeta.
Hep bekler...Önünde uzun bir zaman vardır..... Gerçekten var mıdır bu zaman? Yoksa istediği değişimin ve mucizenin bir türlü olmaması ve hayatının değişmemesi nedeni ile uzun zaman dilimleri var gibi mi gelmektedir ona? Bazen şüpheye kapılır... Başka seçenekleri olduğunu hatırlar...O seçeneklerin ardından gitmek için adım atar ama yabancılaşmış hisseder ve yine kalesine geri döner...Endişe duyar ama beklemeye devam eder...Değişim yaratmak ister ama kendi yarattığı girdaba kapılıp gider..Değişimi yaratmayı, beklemeyi sona erdirmeyi istediğini hatta çaba gösterdiğini kendi kendine düşünür ama kader sanki hep engel olur... ya da bu kader bahanesine sığınır...Sonunda yitip gider...Ancak yitip giderken bile hala mucizenin olacağına dair küçük bir kırıntı taşımaktadır..."
(kaynak: http://ayseninkitapkulubu.blogspot.com/2009/07/dino-buzzati-tatar-colu.html)