Pazar, Aralık 29, 2013

rakı ve cemal süreya'ya...

"... hayat bizim en fazla vaktimizi alan şey. koştur koştur nereye kadar? 
enerjinin dönüşümü kanunu muhalefet kabul etmez. koşarsan çabuk ulaşırsın. ama yolu göremezsin. kan ter içinde kalırsın, ulaşınca tadını çıkaramazsın.
hedef zaten belliyse yola odaklansana güzel kardeşim.
dur bir soluklan. aşka, şiire bak biraz. ayaklarını uzat, rakı iç."

diye yazmıştı geçen hafta birgün'deki köşesinde feridun nadir.

bu hafta da rakı içilesi on kadını yazmış... 
ben de, eğer mümkün olsaydı, rakı masasında oturmuş olmayı isteyeceğim adamları düşünürsem, sanırım ilk sırayı cemal süreya alacaktır...
değil midir ki o şu güzel dizeleri yazan adamdır:

"ertesi gün için bir şey diyemem ama
rakı içtiğin gün ölmezsin."

"KISA
hayat kısa,
kuşlar uçuyor."


bu da bugün öğrendiğim güzel şarkı:





"be proud of your name
be what you are
roam where you roam
do what you do"

Cumartesi, Aralık 28, 2013

3 kala yeni bir yıla...

son yazımda bahsettiğim üzere, yıl dökümü ile meşgulüm bu sıra. yeni metis ajandama (her yıl birinin bana hediye etmesi ne güzel!) ve 2014 için seçtiğim kırmızı kuşlu defterime aktarıyorum yavaş yavaş 2014 planlarımı...
geçen sene aynı işlemi yaparken çok yakın arkadaşım demişti ki:
"oraya yazdığın kitapların hepsini hiçbir zaman okuyamayacaksın, biliyorsun değil mi?"
acımasız ama gerçekçi bir yorumdu. her ne kadar ben salt "liste yapmayı" çok sevsem de, haklılık payı vardı söylediğinin. yani ben oraya 100 kitabı bir yıl içinde okuyacağım diye yazmıyordum elbette, sadece dikkatimi çekmiş kitaplar kayıtlı kalsın istiyordum bir yerde... 
yine de bu sene eleme yoluna giderek gerçekten ölmeden önce muhakkak okumak istediklerimi yazdım sadece.


2013'e dair tabloya gelince, pek iç açıcı değil maalesef...
25 film, 21 kitap, 8 oyun...
onun dışında, dediğim gibi, ilk defa bu kadar serbest bir zaman dilimi yaşıyorum; iş dışında düzenli olarak zaman ayırdığım hiçbir şey yok.
bildiğiniz üzere, evlilik sürecindeyim ve o mevzularla meşgulüm biraz... o kadar.

geçen sene, yıl biterken şunları yazmışım. kimi olmuş kimi olmamış. olmayanlar da gayet olabilecek şeylerken benim çabasızlığımdan olmamış...
canımı sıkıyor bu. mesela daha çok kitap niye okuyamıyorum? ya da  hayatımda spor olsun istiyorum ama neden hala bir bisikletim yok ya da akşam yürüyüşe çıkmıyorum en azından... ya da ben mesela sanırdım ki, çalışmaya başlayıp para kazanınca muhakkak almanca'mı çok geliştireceğim...
kendimi hayal kırıklığına uğrattım sanırım ben biraz... ne bileyim, ben küçükken daha farklı bir yetişkin olacağımı hayal etmiştim... öylesine aleladeyim ki oysa şimdi... 
düşünüyorum da... en zoru kendin kalabilmek, ısrarla seni normlara uydurmaya çalışan topluma rağmen... 

Salı, Aralık 24, 2013

ben bu dünyayı anlayamadım/ niyetlendim de altından kalkamadım

bir instagram'ım eksikti; yoğun istek üzerine ona da bulaştım:)

gerçekten güzel fotoğraflar çıkıyor ortaya. fotoğraf düzenlemek de başkalarının paylaştığı fotoğraflara bakmak da keyifli -şimdilik-.
kendimi kaybedip otu boku paylaşma noktasına gelip de, bi anda kendimi sorgulayarak soğuyabilirim her an. ama iyi gidiyor, dediğim gibi, -şimdilik-...

malum yine bir yıl dönümü...
en uzun gecemizi atlattık kuzey yarım kürede; şimdi sırada miladi takvime göre yeni bir yıla girmek var...
yani, benim için, geçtiğimiz yılı değerlendirme; gelen yıl için kararlar alma, planlar yapma ve hayaller kurma zamanı...
pek değerli defterlerimden birine kıyıp yazmaya başladım bugün, notlar almaya yeni yıl için...
yakın zamanda paylaşacağım burada da...

mevsim geçişleri etkiliyor ruh halimi biraz... hüzünlüyüm bu ara...
bu da ruh halime giden güzel şarkı:


güzel haberse:
kuşum (minnoş), evet adını koydum, konuştu konuşacak! babıldama evresinde yani:)

Cuma, Aralık 20, 2013

son zamanlarda okuduklarım ve izlediklerim

önce, filmler:

en son benim dünyam paylaşmışım.
onun üstüne üç türk filmi daha izlemişim. 
ilki, onur ünlü'nün "sen aydınlatırsın geceyi"si. 
başka sinema kapsamında beyoğlu sineması'nda izledim.
onur ünlü'yü, tamam, pek severim, ama bu gerçekten aşmış bir filmdi bana kalırsa! 
bir kere siyah beyaz! 
dolayısıyla görüntüler muhteşem! 
onun dışında yine süper güçler, gariplikler, silahlar, atraksiyonlar... 
çok çok keyifliydi izlemek ve tabi yine hüzünlü de bir yandan... 
bornova bornova'yı izlerken damla sönmez için "bu kıza dikkat" demiştim. 
ali atay, demet evgar, ahmet mümtaz taylan, ercan kesal, derya alabora, tansu biçer, erdal bakkal zaten candır biliyorsunuz.
sonra müzikler de on numaraydı, yine mehmet erdem vardı mesela. 
bilirsiniz mehmet erdem'i polis filminde sevdik biz, olur ya ile (öncesinde sınıf dizisinde tanıdık elbet, sette tanıdıklarımız vardı o dönem;))... 
velhasıl, bulun buluşturun izleyin!


sonra çağan ırmak'ın tamam mıyız'ını izlemişim. 
çok iyi bir film değil, biraz yüzeysel ve dağınık. 
ancak, ben sırf farklılıklara sahip bireyleri görünür kılmasından ötürü bile desteklemekten yanayım bu tarz filmleri...

ve en son da düğün dernek'i izledim. 
açıkçası, çok sevdiğim kadrodan kesinlikle beklentimin altında bir filmle karşılaştım.
çalgı çengi'yi bırak, işler güçler dizisinin her bir bölümü bu filmden çok daha özenli imiş gibi geldi bana... 
siz nasıl buldunuz?

ve sıra kitaplarda:
en son ali ile ramazan anlatmışım, ince memed'i atlayıp.

ince memed...
ne denebilir ki...
50 yılı aşkın zaman geçmiş yaşar kemal bu eserini yazalı... 
tam bir edebiyat keyfi!
büyük bir usta o; ne denebilir...

(gizliajans'tan)

yeni bitirdiğim kitap ise, gizliajans
alper canıgüz'ün okumadığım tek kitabıydı. 
pek övmüştüm burada canıgüz'ü, hatırlarsanız... 
ve fakat, maalesef bu kitaba bayılmadım.
tamam yine güzel ama, dünyanın en küçük dedektifi alper kamu'nun hikayeleri çok daha keyifli.
benden söylemesi;)

Çarşamba, Aralık 18, 2013

ey aşk! gücün tartışılamaz bile...



...
"kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım/
                                      ayırmasın mevlam bizi ömür boyunca"
                                                                ...

Cumartesi, Aralık 14, 2013

bu aralar...

yıllardır hayatımda sadece okul/ iş olmamıştı. bu, biraz çağımızın gereği biraz da kendi hevesimdendi. 
ne de olsa modern çağ, çok yönlü insan istiyordu; pek çok şeyden anlayan, güncel olan ne varsa haberdar olan, kendini sürekli geliştiren... 
ben de öğrenme aşkıyla yanıp tutuşan bir insanım, biraz da maymun iştahlıyım ve pek çok farklı şeye heves edebiliyorum
bir yandan da mesleğim tetikledi biraz. bizim alan öyle bir alan ki çünkü; lisans düzeyinde kalamazsın, mezun olduktan sonra da sürekli eğitimleri takip etmelisin, seminerlere katılmalısın, bağlantılar kurmalısın...
bu sene ise kendimi biraz daha geri çekip dinlenmeye karar vermiştim esasen. ama bu ara "ezgi bir şeyler yap" dürtüsü sık sık ziyaret etmeye başladı beni. sanırım zamanıdır yine yeni bir şeylere başlamanın. 
aklımda üç şey var bile aslında:
1.akordeon (çello ile birlikte sesini en çok sevdiğim enstrüman, ne de olsa kanımda balkanlar var! hem müzik aleti olarak sadece gitar denemişliğim var lisedeyken, cık yetmez:))
2.seramik (sanatta el atmadığımız bir o kaldıydı çünkü, haa bir de resmi on numara beş yıldız hallettiydim geçtiğimiz senelerde,sergiler falan:))
3.işaret dilini öğrenmek (hem mesleki katkı hem insani bir gelişim)
şimdi bunları biraz araştırıp değerlendirmek var sırada...

mesleki gelişime gelince, dün hayran olduğum neslihan zabcı'yı dinledim kültür üniversitesi'nde. yine yeniden karşıya taşınmayı ve maltepe klinik psikolojide yüksek lisansı zorlamayı düşündüm ondan ders alabilmek için! ne harikulade bir kadın o... 
mantar gibi türeyen psikoloğumsuları eleştirdi konuşmasında, çok kısa. mesleğimizde bizleri en çok rahatsız eden şeylerden biri kontrolsüzlük sanırım. herkes çıkıp bir şeyler anlatıyor televizyonlarda, seminerlerde, ofislerinde... bilimsel olmasa da alandan olmayan halk bunu ayırt edemiyor ve çok yanlış bilgilendirilebiliyorlar maalesef...
@@@

bu aralar eskilerden dinlediğim şarkıları paylaşmak istiyorum sizlerle. hani dinledikçe huzur veren...






Çarşamba, Aralık 11, 2013

kar neden yağar kar...

öyle seviyorum ki kar'ı!
heyhat, bilirsiniz izmir'de 10 yılda bir yağar!
bu nedenle yıllarca hasret büyüdüm/ yaşadım kar'a!


(bu 92'deki:))

şimdiyse istanbul çok güzel görüyor gözüme...


 düşündüm de, hani "orta kuşakta bir ülkeyiz ve dört mevsimi yaşıyoruz" muhabbeti var ya, ben bunu izmir'de çok da hissedemiyordum.
istanbul'da ise, handiyse, ilkokuldaki mevsim şeridi misali belirgin geçişler ve dört mevsim de adamakıllı ve birbirinden güzel yaşanıyor...



kosmos filmini hatırlıyorum her karda. 
beni kars'a çeken bir şeyler var, yazmıştım daha önce de...
ne zamandır kavuşmak bilmiyorum...


peki, bugün kimler bu güzel -ve eskimeyen- şarkıyı dinledi bakalım;)


Salı, Aralık 10, 2013

evliliğe doğru...

özel hayatıma dair çok fazla paylaşımda -özellikle de kişisel fotoğraf paylaşımı- bulunmayı tercih etmediğimi artık biliyor ya da tahmin ediyorsunuzdur. kişisel rahatlama yazılarım dışında (onlar olmazsa nefes alamam!), hayatıma dair bir şeyler paylaşırken hep süzgeçten geçirmeye gayret ediyorum. gerekli mi, neye hizmet edecek, okuyana ne yararı olacak… gibi. 
bu nedenle, genelde ilgililer için,  kitap, film, sanatsal etkinlik ya da mekan vs hakkında yazıyorum. 
ama, bu sefer, özel hayatımla ilgili bir gelişmeyi ayrıntılı bir biçimde paylaşmak istiyorum. zira, bu süreçte öyle çok internet araştırmasına ihtiyaç duydum ve insanların paylaşımlarından öyle çok yararlandım ki; adeta bir borç biliyorum ben de deneyimlerimi anlatmayı.
“yararlı olabilmek dileğiyle” diyip “isteme-söz nişan üçlüsü” olarak adlandırdığım geceyi anlatmaya başlıyorum:

az çok bildiğiniz üzere 5 yıllık bir ilişki bizimkisi, yaşımız da neredeyse 30. sonra efendime söyleyeyim, biz ailelerle görüşüyoruz sürekli, aileler de birbirini tanıyor.
dolayısıyla evlilik kararı bizim için, çok sürpriz ya da çok heyecanlı bir süreç olmaktan öte, zaten yaşadığımızı topluma tescillendirmek gibi…

bununla birlikte, ne kadar sadeliğe çekmeye çalışsak da, belli ritüelleri gerçekleştirmekten kurtulamadık. iki hafta önce hayatımdakisevgiliinsan’ın ailesi yakın akrabaları ile birlikte bize geldi ve beni istedi :D

ben gerekli olmayan hiçbir şey istemiyordum başta; ama, aileler o kadar istekli ki, “madem yapacaksınız bari benim zevkime göre olsun”a getirdiler resmen beni.
işte, başta karşı olup sonra havaya girip keyif ala ala seçtiğim/ planladığım nişan olmazsa olmazları;)

bohçam:)


pastamız:)


kahvede en büyük destekçim ablam:)


kuşlu makas
kuşlu tepsi 
ve
yüzükler



 üzerinde ismimizin yazdığı sabun keseleri:)



veee bostanlı sahildeki çekimden kareler:)






Cumartesi, Aralık 07, 2013

başucu şarkılarından...

yakın zamanda da yazmıştım.
gerçekten de adını hak ediyor bu albümdeki her bir şarkı. dinle dinle doyulmuyor...
bu ara dilime takılan da:

Perşembe, Aralık 05, 2013

ali ile ramazan

ilk defa, geçtiğimiz ay, arkadaşımın tiyatroya davet etmesiyle haberdar oldum ali ile ramazan'dan...
oyunu izlemeden önce kitabı okuyayım istedim; ama olmadı.
oyunu izledim önce. 
değişikti, oyuncular iyiydi; ama ne bileyim, o kadar da etkilenmemiştim.



sonra dün gece başladım kitabı okumaya... bugün de bitirdim... son 50 sayfasında ağlaya ağlaya...
tamam; kitaplarda, filmlerde ağlamaya alışkın bir insanım ama; ne zamandır bir şey okurken izlerken böylesine içim ezilmemişti...
en fenası da, kurgu değildi okuduklarım... gerçekti... 


tıpkı kitabın arkasında yazdığı gibi:

"toplumun ittiği, itelediği iki genç erkek...
yoksulluk ve istanbul onları tüketirken, kendine gazetelerin üçüncü sayfasından başka gidecek yer bulamayan derin bir aşk!...

ali ile ramazan
kısa ama acı yaşadılar
ve sonuna kadar gerçekti yaşadıkları"

biliyorum ki, her allahın günü benzer hadiseler oluyor ve yine biliyorum ki hepimiz suçluyuz....
hep söylüyorum "en temizlerimiz bile kirli aslında" diye... ve "tüm yoksulların sebebi yoksul olmayanlar" diye...
velhasıl, hepimiz mesuluz...

ve, ramazan'ın güzel sözleriyle bitirmek istiyorum:

"kullanma o kelimeyi.
ibne mibne değiliz oğlum. 
sevgiliyiz biz. 
tamam mı; aşık olduk işte."

Pazartesi, Aralık 02, 2013

sürprizli dönüş:)

vaaayyy! neredeyse bir aydır yazamamışım. 
ama, ne yalan söyleyeyim; yokluğumun hissedilmesi hoşuma gitti. sevgili deeptone halimi hatırımı sorunca, dedim "ezgi, zorla şartları, yaz artık yeniden."
şimdiiiii, şu yazımda da bahsettiğim üzere, hayatımdakisevgiliinsan ile nişanlanmaya karar vermiştik. eeee nişan hazırlıkları, izmir'e gidiş geliş derken yoğunluktan yazamadım. bir de üstüne "tutkuyla bağlı olduğum bilgisayarım" bozulup da ben kahrolunca yazamaz oldum... şimdi bilgisayarım serviste ve ben yabancı bir bilgisayardan zorlana zorlana yazıyorum...

o nedenle kısa kesip, sizleri evimin yeni ferdi ile tanıştıracağım. ve yazmayalı beri biriktirdiğim, paylaşmak istediklerimi, şimdi değil de daha sonra yavaş yavaş anlatacağım.

işte karşınızda, dün itibariyle ev arkadaşı olduğum sarı kuşum!
evet onun henüz bir adı yok:) belki sizin önerileriniz işe yarayabilir!


ne zamandır çok istiyordum, istiyordum istemesine ama yine de bunca mutlu olup ısınacağımı tahmin etmemiştim. 
bugün işten eve nasıl bir koşa koşa gelişim var anlatamam:)
sonracığıma, sıkılmasın diye televizyonu açık bırakıp işe gitmeler, ötmeyi öğrensin diye videolar açmalar:)
bir de hep çocuğunu düşünüp anlatan annelere gıcık olurdum ben! ahh ahh anneciğim der, "insan kınadığı başına gelmeden ölmezmiş." :D


velhasıl kuşumla aşk yaşıyorum ve çok mutluyum. umarım o da mutludur yeni evinde...