gezimize viyana’dan başladık ve iki
gece konakladık. yani iki yarım bir tam gün geçirdik. hemen anlatmaya
başlıyorum:
viyana’da 3 büyük saray var. belvedere, hofburg ve schönbrunn. biz de her gün birini
ziyaret ettik. fakat, yalnızca, en önemlisi olan schönbrunn’un içini gezme vaktimiz oldu. türkçe anlatımlı
kulaklık da olduğundan çok faydalı ve keyifli bir gezi oldu. hanedana, maria
teressa’ya, elizabeth’e (sisi) ve ünlü marie antonite’ye (ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler) dair pek çok bilgi edindim.
onun dışındakilerin bahçesini
gezmekle yetinmek zorunda kaldık, malum zaman çok sınırlıydı.
saray bahçeleri çok büyük ve çok
sade, çok huzur verici. her birinde havuzlar var ve havuzlarda heykeller var
istisnasız. zaten gezdiğimiz tüm şehirlerde en çok dikkatimizi çeken, her yerde
karşımıza çıkan son derece zevkli heykellerdi. o noktada, türk tarihinde resim ve
heykelin yasaklanmasının kültürümüzde nasıl bir gedik oluşturduğunu fark ettim
üzülerek..
saraylardan başka, prater’e (lunapark) gidip viyana’nın sembolü dev dönme
dolaba bindik (wiener riesenrad).
cumartesileri kurulan bitpazarını
gezdik.
büyük gotik katedral stephans dom’u
gezdik.
aida’da sacher torte yedik kahve
eşliğinde.
peter kirsch’i (barok kilise),
judenplatz’ı (yahudileri anma müzesi), ehemalige minoriten kircshe’i (italyan
azınlık kilisesi), karlskirsche’i (barok kilise), kunsbauwerke’yi (şeker evler)
ziyaret ettik.
tuna nehri kenarında oturup
dinlendik.
şehirde bisiklet kullanımı çok
yaygın. bisiklet kiralayıp gezmeyi çok istedik ancak fırsatımız olmadı. şehir içi
ulaşımda toplam 6 hattan oluşan ve hepsi bir yerden birbirine bağlanan son
derece pratik olan metroları (u-bahn) kullandık. bindiğimiz her metroda bir
türk’le karşılaştıkJ
aa, unutmadan, dönüş uçağımız
viyana’dan olduğundan son günümüzü de orada geçirdik. gelecek postlarda;)