Pazartesi, Ekim 27, 2014

yaşlılık

gelişim psikoloğu erik erikson, psikososyal gelişimi, insan ömrünü 8 evreye ayırarak inceler. 
8. ve son evre olan yaşlılık "benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk" evresidir. erikson'a göre "yaşamın sonu"na yaklaşan bireyler ömürlerinin muhakemesini yaparlar. bu değerlendirme sonucunda kimi bireyler geride bıraktığı yaşamından memnundur ve ölümü karşılayabilir, kimisinin ise geride bıraktığı yaşamında yoğun pişmanlıklar vardır, geçirdiği ömrü beyhude olarak görür ve ömrünü hakkını vererek yaşayamadığı için yaklaşan ölüm onu korkutur.
ırvin yalom'un "güneşe bakmak ölümle yüzleşmek" kitabında derinlemesine işlediği üzere, ölümü karşılamak hepimiz için güçtür aslında. bunu kolaylaştırabilecek yegane şeyse,  
"bir ölüm kaldıydı onu da gördüm/ değdi yorgunluğuma" dediği gibi şairin, 
yaşadığın hayattan memnun olmaktır.

bizimki gibi refah düzeyi düşük ve kalkınmamış ülkelerde de, gözlemim o ki, pek az birey gönlünce bir hayat yaşayabiliyor ve az pişmanlıkla ve sevecenlikle karşılayabiliyor ölümü ne yazık ki. 
hiç kendi için yaşayamadan, hep çocuklarını ve geleceği düşünerek geçiriyor ömrünü. her birey büyük bir gelecek kaygısıyla koca bir devletin yükünü alıyor adeta. gelişmiş ülkelerde sosyal devletin yaptığını, kendi kendine yapmaya, yani kendi ve ailesinin hayatını garanti altına almaya çalışıyor ömrü boyunca.derken, bu hayat gailesi ile bir ömür geçiyor. sevmeye, gezmeye, gülmeye, okumaya, dinlenmeye, eğlenmeye pek de vakit ayıramadan...
bundandır ki, yaşlılarımız çoğunlukla huysuz.

yaşlılıkta en zorlayıcı yaşantılardan biri -kuşkusuz- arkadaş dost, kardeş ve bittabi eş kaybıdır. yaşlı bireyin çevredekiler birer birer hayata veda ederken, o sırasını bekler düşünerek. 


bu noktada, bayramda ziyaret ettiğim bir yaşlı akrabamda fark ettiğim bir şeyi paylaşmayı anlamlı buluyorum. kendisi, zamanında çok iyi yerlerde olan, ve eşine biraz haksızlık eden, eşini kaybettikten sonra değerini anlayan ve giderek içine kapanan biri. ve bize ziyaretimizde, bir evde ayna ve saat bulunmasını önemli bulduğunu anlattı.bir meslek hastalığı olarak, durumu hemen psikolojik olarak değerlendirdim istemsizce. 
saat; zamandı. zaman akıyordu. acımasızca ve hızla.ömür geçiyordu. ölüm geliyordu.
ayna; yüzleşmeydi. insana kendini yansıtıyordu. hatalar yapıyorduk. görmek istemesek de. yaşlanıyorduk, hastalanıyorduk.

sözün özü, hayat kısa ve çok kıymetli. değerini biliniz. anlamlıca, coşkuyla, gönlünüzce yaşayınız!

(bilhassa da bizimki gibi gelişmişlik ve refah düzeyi düşük ülkelerde kimi zaman tüm bu sıkıntılara artan sağlık problemlerinin masraflarını karşılayamama, bakıma muhtaç olma gibi çok daha büyük zorluklar da bekleyebilir. ancak bunlar bu yazının konusu değildir.)