Çarşamba, Mayıs 05, 2010

bu yazı ciddidir.


türban mevzuu'ndan bahsetmek istiyorum, konu derin ama çok uzatmak istemiyorum.
hoşlanmıyorum kabul edilmemelerinden, uğraşılmalarından.
anlamlı bulmuyorum insanların bu tavırlarını/ tepkilerini.
en çok da makyajlı ya da topukluayakkabılı ya da süslü ne bileyim dizaltı etekli olanlarla dalga geçiliyor ya hani.
dolaşan e-mailler, ya da otobüste dik dik bakmalar, "kafa kapalı ama ..." yorumları.
ne olursa olsunlar, nasıl olurlarsa olsunlar.
"size ne?" demek geliyor hep içimden.
bir de bunu en çok da kendini "demokrat" ya da "çağdaş" olarak tanımlayanlar yapıyor ya, şaşıp kalıyorum.
"laiklik elden gidiyor" diye savunuyorlar bir de kendilerini.
insanların giyimlerini, inançlarını küçümseyerek mi koruyacaklar laikliği, merak ediyorum.

"türk aydını" sorunu sanırım bu konunun da kilit noktası.
kendini halktan ayrı/ üstün gören, yanlış bulduğunu aşağılayan ama seçenek sunmayan, "ah şu gerikafalılar, cahiller" düşüncesindeki aydıncıklar; en ufak şeyde "cumhuriyet elden gidiyor" diyip bir de atatürk'ü alet edenler.


yavaşlayın; hatırladığınızı, sorguladığınızı, derinleştiğinizi, rahatladığınızı göreceksiniz. korkmayın; bu halinizi daha çok seveceksiniz.


demiş can dündar.

bense gereksiz ayrıntılar, listeler ve planlamalarla vakit kaybeder ve kendimi yorar dururum. yavaşlamak, sakinleşmek, bırakmak pek başaramadığım birşey çoğu zaman...

yavaş olana da tahammül edemiyorum bi de;

yavaş çalışan bilgisayar, yavaş giden dolmuş, yavaş anlayan insan, yavaş servis, yavaş yürüyen insan... hele bu yavaş yürüyen insan önümdeyse ve yol darsa itesim gelir adeta. e be kardeşim hiç mi aklına gelmiyor birini engelliyor olduğun, arkanda insanlar olduğu?

bir de bunların yolun ortasında duran cinsi vardır ki, dövülesidirler!

biraz da dolmuş maceralarım


cam kenarında oturuyorsam, yanımda oturanın "camı açabilir miyiz?" demesi!
"kim yani, ikimiz birlikte mi "demek gelmesi içimden!

bir de dükkanların camlarında, duvarlarda, çevrede gördüğüm duyurular, uyarılar var oldukça komik olan. şu an aklıma gelenler;
özel bir hastane duvarında "bayan kadın hastalıkları uzmanımız hizmetinizdedir".
bir işyeri servisinin camında "servis bekletilemez, beklenir" özlü sözü!
bir de birgün bir kadın binmişti ve şoföre "... ilköğretimde inicem" demişti, oraya gelince şoför "... ilköğretim burası" demişti, kadın da telaşla "biraz daha ileride inebilir miyim?" diye sormuş ve şoför de cool bir tavırla "nerede istiyorsanız orada inersiniz" demişti.
bir de şu var;
yolcu:
"müsait bir yerde"
şoför:
"inecek mi var?"
nasıl ya! insan inmeyecekse neden "müsait bir yerde" desin ki bir minibüste?