Pazar, Şubat 17, 2013

son zamanlar izlediklerim- kısa kısa

yeni yılın ilk 1,5 ayında tam 8 film izlemişim, ne mutlu bana!
ve fakat, bunlardan yalnız iki tanesini sizlerle paylaşabilmişim: biri naked diğeri de life of pi
şimdi de, naçizane, diğerlerine değinmeye niyetliyim; gel gör ki, üstlerinden biraz zaman geçtiği için kısa kısa olacak ve konularından çok bende bıraktığı hisleri paylaşacağım ;)

(geçenlerde bir yerde okudum bir şey okudum da, "hah evet yaa, düşünceme tercüman oldu birileri adeta" dedim. 
okuduğum şeyse: "bir film hakkında 'ne anlatıyor' diye sorulmaz, 'nasıldı, ne gibi duygular bıraktı' diye sorulur" gibisinden bir şeydi... ben de aynen böyle düşünüyorum!)

yemen'de somon avı:
bir akşam arkadaşımın evindeyken izlemiştik; ilk kez orada gördüğüm bir filmdi. 2011 ingiltere yapımı, yönetmen ise isveçli lasse hallström, başrolde de pek sevdiğim ewan mcgregor var. tüm bunlara rağmen umutlu& mutlu sonlu hollywood filmi benzeri, ortalama  bir film olmaktan öteye gidemiyor..

amour 
pek sevdiğim beyoğlu sinemasında izledim.
haneke yapmış yine yapacağını, diyor ve ayrılıyorum..
yine gerilimler, yine metaforlar, insanı kendi içine döndürüp sorgulatmalar..
ve bittabi şahane oyunculuklar..

adam
otistikler derneği ile izledim.
güzel bir film, farkındalık yaratmak adına da yararlı.. biraz eğlenceli biraz hüzünlü..
ancak, ben yine biraz fazla "hollywood" buldum.. yani hani duygular insana tam geçmiyor, biraz yavan biraz yabancı ve soğuk kalıyor ya amerikan sinemasında.. belki görüntüler ses vs. kusursuz olmaya çalıştığı içindir.. o avrupa filmlerindeki her ayrıntıyı gösteren ışık olmadığı içindir, tenler ciltler gerçekçi olamayacak kadar pürüzsüz olduğu içindir..

interstate 60:
10-11 yıl öncesinin filmi, nasıl denk geldi indirdik ve izledik, bilmiyorum gerçekten :)
ama çok iyi oldu. çok eğlenceli ve beklemediğim kadar güzel bir filmdi! 
beni en çok etkileyen sahne de siyah kupa ve kırmızı maçaların olduğu kartlı sahneydi, orada adam diyordu ki:
"görmek istediğimizi görürüz ve bu her zaman gerçekte olan değildir"


"algılamamaya koşullandığından fark etmediği sesleri, görüntüleri.. önemli olan şu, bu testi bir kez daha yapsak geçersin. bir kez kırmızı maçaların ve siyah kupaların olabileceğini fark edince artık onları algılayabilirsin de.."

umut ışığım:
oscar'a aday filmlerden biri! açlık oyunlarında izleyip çok beğendiğim jennifer lawrence başrolde, hangover'dan brandley cooper'la.. güzel film; ama, imdb'deki 8 puanı biraz şişirilmiş buluyorum ben..
ve yine hollywood, yine tahmin edilebilir mutlu son; aman allahım her şey ne kadar da kolay yoluna giriyor bu filmlerde!

no:
son olarak, yine beyoğlu sinemasında no'yu izledim. pek sevdiğim meksikalı aktör gael garcia bernal'li. şili'nin yakın tarihine ilgi duymayanlar için çok anlamlı bir film olmayabilir.. ancak, sonuç olarak insan şunu anlıyor ki, dünyanın neresinde olursak olalım, bu "gelişmekte olan ülkeler" olarak hepimiz ne kadar da benzer süreçlerden, darbe, baskı ve acılardan geçiyoruz...
filmin etkileyici yanlarından biri de, elbette, dönemin görüntü rengini yakalamış olması.