Salı, Mart 29, 2011

içinizdeki feministi öldürmeyin


ne zaman gelip yerleştiyse içime "kadınların pekçok alanda ezildikleri/ toplumumuzda yaşamalarının daha bir çaba gerektirdiği" düşüncesi, o hiç geçmiyor. bazen hiç ortalarda gözükmüyor, sonra aniden birşey oluyor, refleksif biçimde tezahür ediyor bir anda. otomatik tepkilerle pozitif ayrımcılık yapıyorum, kadının toplumsal hayattaki mücadelesinden dem vuruyorum... eskisi kadar sağlam bir araştırmacı ve savunucu değilsem de, olayları değerlendiriş biçimime bir kez değdikten sonra, izlerinin kalıcı olduğunu fark ediyorum..

***

gel gör ki, bunun yanısıra kontrolcü bir yapım var benim. "bir işi ancak kendim yaptığımda içime siniyor" gibi can sıkıcı bir özellik. her şeyde ayrıntılarım ve düzenim var, ve hep onu arıyorum. mesela en çok kendi yaptığım yemeği yemekten keyif alıyorum vs.

***

ve şimdi ben korkuyorum.

evlendiğimde (ki, evliliğin en iyi yanı, insanın kendi düzeni olması bence) evin tüm işlerini üstlenip de kendi aldığım sorumluluktan yorulmaktan.

okuyucuya not: feminizm elbette evin işlerini müşterek yapmaktan ibaret değildir. hele büyüklerimizin bulduğu çözüm kadar basit hiç değildir:

"sen yemeği yaparsın, o da salatayı"

şahane! ne biçim de eşitlendik! (!)

blog'u tweeter'laştırmak- 2

@ 50 yaşında, halk oyunları turnesi için heyecanlanan ve çalışan bir annenin ataletle lanetlenmiş kızıyım ben. tam da verimli yaşımda, yurdumun insanın önüne en çok fırsat sunan şehrinde, heves aşamasında kalan harekete geçemeyen biriyim.

@ facebook msn iletilerinde, sanal alemde, kendinden üçüncü tekil şahısmışçasına bahsetmek? örnek verecek olursak; hasta, çok üşüdü, sevgilisini özlüyor vs.


@ 21. yüzyılda hala sürüldüğü an itibariyle kuruyan oje üretilmedi, eziyet devam ediyor! lan, yoksa üretildi de, benim mi haberim yok?