Perşembe, Eylül 01, 2011

planlar planlar. bitmek bilmeyen listeler- volume 2


(ki tam da zamanıdır; ca'nım "eylül" gelmiş zira;))

@ yıllardır istediğim ama her nedense bir türlü yapmadığım bir şeydir "çiçek/ bitki yetiştirmek". istanbul'a döner dönmez eve fesleğen almakla başlayıp, işyerimdeki bambumu sudan çıkarıp toprağa dikmekle devam edeceğim bu hayalime. umarım arkası gelir.

@ "para biriktirmek" istiyorum bir de!
ki aslına bakarsanız, hayatımın hemen her döneminde para biriktirmiş biriyimdir ben.
ilkokula başlar başlamaz haftalık ve 5. sınıftan sonra aylık harçlık alan çocuklar olan ablam ve ben, bankacı babanın da etkisiyle iş bankası kumbaralarına para atmayı ya da dolar alarak (yanlış duymadınız!) birikim yapmayı çok erken yaşlarda öğrenmiştik. 10 yaşında kaliteli spor ayakkabısını ve 11 yaşında patenlerini, dolarlarını bozdurarak satın almış olmamla övünür dururuz ailecek mesela:)
bu alışkanlığım yıllarca da devam etti. gel gör ki istanbul'a geldim geleli -2 yıldır- para biriktiremez oldum!
ve nihayet şimdi, mali durumumda birtakım düzenlemelere gitmeye karar vermiş durumdayım.
işe, kredi kartı harcamamı kısarak başlamak mantıklı geldi (yoo, öyle kredi kartı mağduru falan değilim). bunun için de en önemli adımlardan biri, ihtiyaç harici giyim alışverişini kısmak ve e-postama gelen fırsatları okumadan silmek.
haa, bir de "gün" fikri var:)
aklıma başka da yol gelmiyor şu an.

sizlerden gelecek önerileri seve seve değerlendiririm. şimdiden teşekkürler.

izmirli orta halli çocuklar bayramlıklarını nerden alır:)


çocukken bayramlıklarını kemeraltı'ndaki "araphanı"ndan alan izmirliler bi gün buluşmalı bence;)

yolumu çizme, yönümü bulma isteği...


5 gündür izmir'deyim ve yine başladı "aidiyet" sorgulamalarım.
istanbul'da çok mutluyum, belki de 2 yıldır hayatımın en mutlu dönemini yaşıyorum (şükürler olsun).
ama bir yandan, her izmir'e gelişimde, esasında buraya ait olduğumu hissediyorum ölesiye...
komşumu, bakkalımı tanıyor olmaktan, yılların alıştırdığı bir ayakkabı tamircimin, terzimin, midyecimin, tesisatçımın olmasına kadar, başım sıkışsa çevremin geniş olduğunu bilmekten, elbet yardım geleceğine olan inancıma kadar...
aidiyet ne kadar gerekli/ yaşamsal onu da bilmiyorum...
ya da alışkanlıklar/ düzen/ rutin...
tüm bunlardan teker teker uzaklaşmak onarılmaz bir "kayıp" duygusu mu yaşatır insana ya da...
yoksa "alışılır" mı yine...
izmir- istanbul ikilemi de değil aslında bu, temelde... "hangisi daha güzel" kıyaslaması hiç değil...
(şehirleri güzel/ özel kılanın salt şehrin kendisi olmadığını öğreneli çok oldu, zira...)
bir yandan, sokağa çıktığımda esnafa selam verdiğim bir hayat düzenini sevmekle, bir yandan da bağlanamamın (y kuşağı olmanın) ikilemi...
sahip olduklarım, bağlarım hoşuma giderken; beni boğması, sıkması bir zaman sonra... duramamam... yer değiştirmek, yenilenmek istemem...